12 Ağustos 2014 Salı

ANTİK MISIRDA UFOLAR VE DÜNYADIŞI VARLIKLAR
  Tarihin bilinmeyen dönemlerinden günümüze kadar ulaşmış eserlerin içerisinde insanoğlunun bilgi seviyesinin çok üstünde olanlar vardır. Bunlardan sadece bir tanesi de gerek Mısır’da ki gerekse Amerika’da ki Piramitlerdir. Dünden bugüne bilinen ve daha henüz yeni ortaya çıkarılmış Piramitlerin sayısı 80'e yakındır. Büyük çoğunluğu  Nil’in Nehri’nin sol kıyısına kurulmuş ve vadide 40 kilometrelik bir alana yayılmışlardır. Bazıları ayrı ayrı sıralanmışken bazılarıysa gruplar halinde yer almaktadır. 

  Piramitler arasında en çok ilgi çekenleri üç büyük piramit olarak bilinen “Keops (Kufu), Kefren ve Mikerinos” dur.  Giza şehrinde yer alan bu üç büyük piramit adlarını kurucularından almıştır.
   Bu üç Giza Piramidinin geometrik ve gözlemsel ilkelere dayalı bir plana göre inşa edildiği ve bu planın da doğrudan astronomik gözlemlere dayandığı ileri sürülmektedir. Keops diye de adlandırılan bu Büyük Piramit, üç büyük piramidin ilki ve en kuzeyde olanıdır. 137 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 6.5 milyon ton ağırlığındadır. 
  Büyük Piramit, konum olarak şimdiki Kahire şehri yakınlarındaki Nil Deltası’nın tabanına inşa edilmiştir. Piramidin yapım planına baktığımızda karşımıza sık sık 286,1022 sayısı çıkmaktadır. Bu sayı Piramitle ilgili anahtar sayı olarak belirlenmiştir, çünkü bu sayı güneş ve yıldız yılının değerini, güneş ile yeryüzü arasındaki uzaklığı, yeryüzü ile yörüngesi arasındaki ilişkiye göre yerçekimi kanununu ve yeryüzü yörüngesinin merkezkaç değişimlerinin sınırlarını belirlemeye olanak sağlamaktadır. Bu ufak sayı grubundan da anlaşılacağı üzere Piramit gerçek bir geometri ve matematik harikasıdır.
  Dünyaca ünlü birçok bilim adamı ve yazar Giza’daki Keops Piramidi’nin bugünkü bilgilerimiz ve teknolojimiz ışığında bile yapılamayacağını ısrarla söylemektedirler. Büyük Piramit, hiçbir zaman anlaşılmamış olan bir tekniğin ve dehanın gözle görülür en önemli tanığıdır.
  Sizce Keops Piramidi’nin yüksekliğinin bir milyara çarpımının yaklaşık olarak güneşle dünyamız arasındaki uzaklığı vermesi bir rastlantı mıdır? Piramidin üstünden geçen meridyenin karaları ve denizleri tam eşit iki parçaya bölmesi bir rastlantı mıdır? Taban çevresinin, yüksekliğin iki katına bölünmesinin Pi (p sayısı = 3,1415) sayısını vermesi bir rastlantı mıdır? Piramitte dünya ağırlığını gösteren hesapların bulunması bir rastlantı mıdır?
  Piramidin kurulduğu kayalık alanın büyük bir özen ve doğrulukla düzeltilmiş olması bir rastlantı mıdır? Bizce bu mükemmeliyet tamamen planlanmış, üstün bir zekanın kullanılması sonrasında kasten ortaya çıkmıştır. Ve hiçbir veride rastlantı sonucunda bu devasa yapılara eklenmemiştir. O zaman bu bilgiler ışığında insanın aklına şu soru işareti gelmektedir.
  Bu soruda, bu muhteşem devasa yapıların nasıl ve kimler tarafından inşa edildikleri meselesidir. Yapılan incelmelere göre Büyük Piramit ( Khufu ya da diğer bir adıyla Keops ) dünya karalarının tam ortasında bulunmaktadır. İnşası sırasında böyle dev bir yapının dünya karalarının tam merkezine oturtulması için, yörenin, hatta dünyanın uzaydan görülmüş olması gerekmektedir. Bu bakımdan ya uzaylılar ya da uzaylıların yetiştirdiği kimseler tarafından inşa edilmiş olmaları çok büyük bir olasılıktır. Bugün bile bölgede yaşayan  Araplar, Büyük Piramidin “Uzaydan Gelen Ruhlar “ tarafından inşa edildiğine inanmaktadır.

  Her ne kadar bugün okullarımızda okutulan tarih kitaplarında Piramitler hala mezar anıtları olarak yazılıysa da, Büyük Piramidin sadece Firavuna ait bir mezar olarak yapıldığıyla ilgili tüm bilgiler, gün geçtikçe geçerliliğini yitirmektedir. Bu geçerliliğini yitirmek üzere olan bilgilerin yerini buraların birer İnisiyasyon merkezi hatta güç elde etmekte kullanılan bir enerji üretici olarak yapıldığı konusundaki bilgiler almaktadır.
  Buraların çok gizemli çalışmaların yürütüldüğü ve denemeler için gerekli enerjinin üretildiği birer jeneratörler  topluluğu oldukları da iddia edilmektedir. Gerek bilinen ölçüleri, gerekse biçimiyle büyük Piramit ve diğerleri, mezar anıtından çok birer güç üretici olarak yapılmış olabileceklerini düşündürmektedir. Bu durum karşısında Raymond Drake’in belirttiği gibi böyle bir yapının inşa bilgisinin kaynağının ya uzaylılara ya da onların öğretisinden yararlanmış seçkin kişilere ait olabileceği olasılığı çok büyük ağırlık kazanmaktadır.
  Dünya üzerinde yaşamakta olan bazı ruhsal yetenekleri gelişmiş kimseler bugün  bile Piramitlerin manyetik enerji yayımını sürdürdüklerini ifade etmektedirler.  C.H. Williamson’ un “ Other Tongues, Other Flesh ” ( Başka Diller, Başka Bedenler ) isimli eserinde belirttiğine göre, dünya dışı kökenli insanlar yapıyı meydana getiren çok iri taşları antigravitasyon ya da sonik yöntemlerle ilgili bilgilerini uygulayarak yerleştirmişlerdi. 
  Keops Piramidi, Kahirenin 16.km. kadar batısında bulunmaktadır. Taban genişliği yaklaşık olarak 53.000 m2’lik bir alanı kaplamaktadır. Orijinal yüksekliğinin 146 ile 148 m. arasında olduğu tahmin edilmektedir. İnşa edildiği dönemde üzerinde bulunması gereken Kapak Taşı’nın artık olmaması nedeniyle şimdiki yüksekliği 137 metre kadardır.
  Yapılan ince hesaplamalara göre Büyük Piramitte bulunan taşların toplamı dünya üzerinde bulunan bir çok kutsal yapının üzerinde yer alan taş sayısından çok daha fazladır.
  Büyük Piramidin yapımında 2.600.000 adedi aşkın granit ve kireçtaşı blok kullanılmıştır. Yapıda kullanılan taş bloklarının ağırlığı 2 tondan 70 tona kadar değişmektedir. Santimetrenin 40’da birine kadar bir hassasiyetle kesilen bloklar öyle bir hassasiyetle birleştirilmiştir ki, aralarındaki açıklık hiç bir zaman santimetrenin 20 de birini geçmez.  Büyük Piramit üzerinde yapılan Karbon-14 çalışmaları yapıların inşa tarihinin  M.Ö 71.000 olduğunu  göstermiştir.
  Kefren Piramidi de Büyük Piramidin hemen yanında yükselmektedir. Yüksekliği Büyük Piramitten biraz daha azdır. Ancak daha yüksek bir taban üzerinde inşa edildiğinden Büyük Piramitten daha büyükmüş gibi görünür. Taban kenarının uzunluğu  216 metredir. Mikerinos Piramidi ise, 70 metrelik yüksekliği ve 108 metreyi bulan taban kenarı ile diğerlerinin yanında çok küçük kalmaktadır.

  Ancak bu üç önemli Piramidin kendi aralarında çok önemli ortak  noktaları da bulunmaktadır. Bunlar kısaca şunlardır;
   1 - Bu üç büyük Piramidin de  yüzleri yere 52 derecelik açı yapar.
   2 - Tüm Piramitlerin girişleri kuzeye bakan  yüzlerinde açılmıştır. ve giriş tünelleri yerle 26 derecelik bir açı yapar. Bu doğrultudan gök kutbuna bakarlar.   3 - Bu günün astronomisi ve matematiği sayesinde çözülebilen karmaşık bir mimari yapıya sahip piramitler hakkında şöyle bir örnek fikir verebilir:
  52 derecelik açı, piramitlerin inşaatçıları için dairenin kare haline getirilmesine ilişkin geometri probleminin çözümünü sağlayan bir  çok önemli bir unsur olmuştur. Bu eğimde, yani 51 derece 52 dakikalık bir açıda yapılmış bir piramidin yüksekliği ile tabandaki çevre uzunluğu arasındaki oran, bir dairenin yarıçapı ile çevresi arasındaki orana eşittir. Bu oran  ½ değerindedir. Sonuç olarak  Gize piramitlerinin her birinin inşasında Pi = (p sayısı = 3,1416 ) oranının kullanılmış olması günümüz bilim adamlarının şaşırtıcı bulduğu çok önemli bir gerçektir.
  Bazı çok önemli bilim adamları ve ökültistler bu yapıların inşasıyla ilgili olarak kendilerince şu açıklamaları yapmışlardır;  
Teozofist A.P. Sinnett, Büyük piramidin yapımıyla ilgili şunları söylüyordu:
   “ Keops Piramidinin yapımında kullanılan taşların manipülasyonu, ancak ve ancak, daha sonraları insanların yitirdikleri belirli bir doğa bilgisinin bu işte kullanılmış olmasıyla açıklanabilir. Doğanın gizemiyle ilgili o bilginin Veli bekçileri , ağır cisimlerin fiili ağırlığını istedikleri gibi değiştirebilecek şekilde maddenin çekimini kontrol edebilirler ve daima da edebilmişlerdir. Dev yapılar mimarisinin harikaları işte böyle açıklanır. Piramitlerin yapımını yöneten üstatlar, kullanılan taşları kısmen levite etmek şekliyle bu işlemi kolaylaştırmışlardı. Majik asalar... Üstatlara eski çağlarda, doğanın kudretini açığa çıkaran anahtarlar teslim edilirdi. Gizli kelimeler ve vibrasyonel  dalga boyları ve dev granit blokların levitasyonu. ” 
Okültist Annie Besant  Piramitlerin yapımı  hakkında şöyle diyor:
  “ Mısır’daki taşlar ne sırf kas kuvvetiyle, ne de modern teknolojiyi aşan hünerli cihazlar kullanılarak dikilmişti. Bu taşlar, dünyasal manyetizmin güçlerini anlayan ve kontrol edebilen kişilerce dikilmişti. Neticede, taşlar ağırlığını kaybediyor ve tek bir parmağın temasıyla yönetilmek suretiyle havada yüzerek, belirlenen yerlerine oturuyorlardı.”
  Acaba  ünlü ökültist Annie Besant “ Dünyasal manyetizmanın güçlerini anlayan ve kontrol edebilen ” kişilerden söz ederken acaba kimleri kastediyordu?...

  İster bu soruya Rahipler diyerek cevap verelim ister o zamanın bilim adamları,  ortada sorulması gereken ve asla göz ardı edilemeyecek olan çok ama çok önemli bir soru yine kafaları karıştırmaya devam edecektir. Kafaları karıştıran bu içinden çıkılmaz soruysa  rahiplere yada o çağın bilim adamlarına bu bilgileri kimlerin verdiğidir.
  Şimdi aşağıda aktaracağımız bilgiler ışığında bu  gizem dolu soruya hep beraber bir cevap arayacağız.  İşte dünya’nın en gizemli eserleri olan Piramitler ilgili sorular ve onları inşa etmesi muhtemel olan dünya dışı varlıklara ait bir takım ip uçları...
  • Büyük Piramit’in kâidesinin çevre toplama 931 metre, 22 cm’dir. Yüksekliğin iki katı ile bu çevre bölünürse p sayısı (3,1416) ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında kraliçe odasının uzunluğu da yine p sayısına eşittir. Bu durum sizce bir rastlantı olabilir mi?
  • Keops Piramidi’nin yüksekliğinin bir milyara çarpımının yaklaşık olarak güneşle dünyamız arasındaki uzaklığı vermesi bir rastlantı mıdır?
  • Keops Piramidinin 12 ton ağırlığında iki buçuk milyon kat bloktan oluşmuştur. Günde on blok yerleştirilmesi halinde yapımının 664 yıl sürer.. Ve bu taşların  temin edilebileceği en yakın mesafe yüzlerce km. uzaklıktadır. Bu  taşların nasıl  getirildiği bilinmemektedir.
  • Büyük Piramidin üstünden geçen meridyen karaları ve denizleri tam eşit iki parçaya böler ve  Büyük Piramit dünyanın ağırlık merkezinin tam ortasında bulunur. Böyle bir inşanın yapılabilmesi için bu noktanın uzaydan gözlenmesi ve oradan elde edilebilecek bilgiler doğrultuda  gerçekleşebilmesi mümkündür. Peki o zaman bu zamanın insanları bunu nasıl yapabilmişlerdi?
  • Piramidin yüksekliğinin ( 164 m ) bir milyarla çarpımı güneşle dünyamız arasındaki uzaklığı verir.
  • Piramit kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya, yılda  sadece 2 kez güneş girmektedir. (doğduğu ve tahta çıktığı günler) bu  durum nasıl olabilmektedir?  
  • Mumyalarda nasıl olup da radyoaktif madde bulunmaktadır?  Mumyaları ilk kez bulan 12 bilim adamı uğradıkları aşırı radyasyon sonrasında oluşan kanserden ölmüştür.
  • Piramitlerin içerisinde niçin radar, sonar gibi cihazlar çalışmamaktadır?
  • Kirletilmiş suyu, bir kaç gün Piramit’in içine bırakırsanız; suyu arıtılmış olarak bulursunuz.
  • Piramit'in içerisine bırakılan bir kase süt, bir kaç gün süreyle Piramidin içinde hiç bozulmadan taze kalır ve sonunda bozulmadan yoğurt haline gelir?
  • Bitkiler Piramit'in içinde daha hızlı büyürler. Güneş görmeyen ve yeterli suyu almayan çiçekler nasıl olur da Piramitler gibi karanlık ve havasız bir ortamda bu kadar çabuk gelişebilir?
  • Kesik, yanık, sıyrık gibi canlıların vücudunda meydana gelen yaralar Büyük  Piramit'in  içinde daha çabuk iyileşme eğilimi gösterir. Bu duruma sebep ne olabilir?
  • Piramitlerin bazı gizli odaların olduğu belirlenmiştir. Bugün bile bu odacıkların  içinde ne olduğu hakkında hiçbir kimsenin bir bilgisi yoktur. Bu odaları araştırmak isteyen bazı bilim adamları Piramidin bu kısımlarında kaybolmuştur. Mısırlı güvenlik güçlerince bilim adamlarının bazılarının bu odaları incelemeye çalışmaları engellenmiştir. Hatta burada görev yapan güvenlik güçleri bilim adamlarını sert bir biçimde ikaz ederek bu çalışmalarını kesmelerini istemiştir. Acaba bu odalarda nasıl önemli bir sır saklanmaya çalışılmaktadır?
  • Piramitlerde kullanılan  taş blokları yerden birkaç metre bile kaldırabilecek bir vinç, henüz günümüz teknolojisiyle üretilememiştir. Peki eski Mısırlılar hangi teknikle o taş blokları metrelerce yüksekliğe çıkartabilmişlerdir? Her bir taşın 2 ton olduğu göz önüne alınırsa bunun ağaç iskeleleriyle yapılmış olması imkansızdır.
  • Bir tek piramidin yapılabilmesi için günde beş taş bloğu işleyecek olsalar, gerekli olan 2.500.000 adet taş bloğun tamamlanması için yaklaşık 1400 yıl gerekecekti. Bu süreye piramidin iç mimarisi ve detaylar dâhil değildir.
  • Günümüz mimarları ve arkeologları yaptıkları araştırmalar sonucunda piramitlerin inşa edilebilmesi için Mısır’ın 100.000.000 kişilik bir nüfusa ve yüksek teknolojiye sahip olmaları gerekirdi diyorlar.
  • Birbirleriyle hele o devirlerde hiç bir ilgisi olmadığı bilinen Afrika ve henüz keşfedilmemiş Amerika kıtalarındaki piramit mimarisi bu kadar benzerlik gösterebiliyor?
  • Büyük Piramit’in kuzeye doğru olan yönü gerçek kuzey yönüne göre 4’53’lük bir sapma gösterir. Oysa bugün Paris Gözlemevinde kabul edilen kuzey yönündeki sapma çok daha fazladır.
  • Piramit’in bulunduğu yerden geçmesi tasarlanan bir meridyen, dünyamızı tam eşit iki parçaya ayırır. Yani bugün kabul edilen uluslar arası başlangıç meridyen noktası Greenwich’den daha doğru bir nokta.
  • Piramit’lerin orantılı küçültülmüş boyutlarında yapılan deneylerde ortasındaki merkezden geçen bir noktaya konan yiyeceklerin bozulmadığı görülür (Bu olay kanıtlanmış durumdadır). Bu piramidin geometrik şeklinin sebebiyet verdiği tahmin ediliyor. Ortasına topladığı muazzam enerji sayesinde yiyecekler bozulmadan durabiliyor. Peki ama binlerce yıl önce yaşamış Mısırlılar bunları nereden biliyorlardı ve bu enerji başka hangi alanlarda kullanılmışlardı?
  • Piramit’in küçültülmüş boyutlarında yapılan bir başka çalışma daha var. Piramit’in içine konulan körelmiş jiletler bileyleniyor. Jilet sıkıntısı çekildiği savaş yıllarında jiletlerin bileylenmesinde  bu metot kullanılmıştır.

  • Mısırlılar kendilerini dünyanın en eski insanlarının torunları olarak bilirlerdi. Gizli bilimlerdeki öğretilere bakılırsa, on binlerce yıl önce Lemuryalılar, batan kıtalarıyla birlikte sulara gömülmemek için Hindistan’dan geçerek Mısır’a gelip, Nil bölgesine yerleşmişlerdi. İlk hanedânların, Güneş ve Ay’a ait ırklardan çıktığı söylenir. Kimdir bu Güneş ve Ay ırkından gelen hanedanlar?
  • Eski Mısır Kronolojisi, 8. yüzyılda yaşamış olan Simplicius’un yazdıklarına göre Mısırlılar, son 630.000 yıldan beri astronomik gözlemler yapıyorlardı. Mısır’da 48.863 yıl öncesinin astronomik hesapları yapıldığına dair kanıtlar bulunmuştur. Acaba bu bilgileri nasıl elde etmişlerdi?
  • MS 400’de yaşamış olan Mısırlı rahip Panadorus’un ifade ettiğine göre “Görüp Gözetenler” ya da “Melekler” dünyaya inmiş ve insanlara astronomiyi öğretmişlerdir. Rahip Panadorus’un ifade ettiği bu gözetenler ve melekler kimlerdir? Ve nereden dünyaya inmişlerdir?
  • Eski Mısır kaynaklarından biri incelendiğinde Sanchoniathon’un yazdıkları arasında,  “ Tot, Zeus’a karşı savaşan Cronos için savaş amaçlı büyük bir uzay gemisi inşâ etmiştir ”  yazmaktadır.
  • Denderah Tapınağı’nın tavanına kazınmış yazıtlar incelendiğinde görülmektedir ki Eski Mısır’ın tarihi Atlantis’le aynı zamana denk gelmektedir.
  • Herodot, Teb Mabedi’nde 343 adet, ağaçtan yapılmış dev heykel görmüştü. Bunların hepside saltanatları babadan oğula geçen yüksek rahiplere aitti. Fakat, bunlardan önce insanların yöneticisi olmuş ve gökten insanların arasına inmiş bulunan “tanrılar”a ait heykelciklerde bulunmaktaydı. Hanedanlık kayıtlarında yer almayan bu garip tanrılar kimler olabilir?
  • Tanrıların iniş bölgelerinden belki de 1 numaralısı Abyssinia, idi ki zamanında burada  çok büyük oranlarda madencilik çalışmaları yapılıyormuş. Buralardan bakır, altın, gümüş gibi çok değerli madenlerin çıkarıldığı açıkça tespit edilmiştir. Kalde kayıtlarına göre, MÖ 16.000’lerde Tolantu -Atlantis Konfederasyonu, Ortadoğu ve Afrika’da en parlak devrini yaşıyordu ve bu konfederasyonun yönetimiVenüs’ten gelmiş Bilge Öğretmenlerin elinde bulunuyordu. Bunların ataları da Babil’e kadar inerek, simgesi “güneş ateşi” olan Sümer uygarlığının ortaya çıkmasına zemin hazırlamış büyük bir topluluktu. Sümerliler, “Göksel varlıkların” yardımıyla “Psiko-Elektriksel” bir bilim geliştirmişlerdi.
  • Sir Norman Lockyer, astronomik araştırmaları sonunda 4000 yıl önce Britanya’da ki uzay bilimleriyle uğraşanların, Mısırlıların gökbilim çalışmalarına çok benzer tarzda sonuçlar elde ettikleri görülmüştür. Bu da gösteriyor ki, Eski Mısırlılarla Britanyalılar, irtibat halindeydiler.
  • MS 2. yüzyıl da Claudius Aelianus, eski çağların Yunan tarihçisi (Chioslu), Theopompus’tan naklen verdiği bilgilere göre, Frigya Kralı Midas, Avrupa ve Libya’nın 10.000.000 Atlantlı tarafından istila edilmiş olduğunu biliyordu. Ayrıca, okült kaynaklar, bu istilanın, “Nükleer ve Elektrikli Silahlar kullanılarak yapılmış olduğunu açıkça belirtmektedir. Hint metinlerinde de, bu ve benzeri anlatımlar bazı eski savaşlarda aktarılmaktadır.

  • Ra’nın ya da Horus’un gözü olarak bilinen “ ilâhi göz ” Mısır kayıtlarında daha çok   “ Gökteki Savaşlar ” la ilgili bölümlerde geçmektedir. Ra’nın emri altında bulunan tanrıça Hothar, “ Horus’un Gözü ” biçiminde görünmüş ve dünya insanına karşı savaş açmıştır. O kadar çok sayıda dünya insanını öldürmüştür ki, Ra bundan endişelenerek, dünya tarlaları üzerine 7000 kâse içki serpmiş, kendi aksini bu içki birikintileri üzerinden seyreden Hothar, bir ara sakinleşerek, kendi güzelliğini izlemiştir. Susuzluğunu gidermek üzere bu içkiden içtiği zaman sarhoş olmuş ve tahribattan vazgeçmiştir.
  • Eski Mısırlılar, kendi semâlarını ihlâl eden uçan gemileri “Gökte Seyreden Güneş’in Kayıkları” olarak isimlendirirlerdi. Bu gemiler nasıl birer araçtı. Ve hangi teknolojiyle Mısır semalarında gezinebiliyorlardı?
  • Yine eski kaynaklardan birinde belirtildiğine göre Büyük Piramit’in yapımı sırasında bu “Güneşe ait kayıklar”dan biri, yapının içinde bir yere gömülmüştür. Horus’un Gözü, Set ve Horus arasında ki, çatışmanın ayrıntıları ve bu yapı içine gömülmüş olan Güneş kayıklarından birinden “Mısır’ın Ölüler Kitabı” isimli büyük eserde çokça söz edilmektedir.
  • Firavun 3. Tutmosis (M.Ö) 1504 – 1450 dönemine ait bir el yazması şöyle demektedir.
  22 yılında kışın üçüncü ayında günün altıncı saatinde hayat evinin yazıcıları gök yüzünde bir ateş çemberi gördüler.başı yoktu ağzından tiksindirici bir koku çıkıyordu. Gövdesi bir değnek kadar uzun bir değnek kadar genişti. Sesi çıkmıyordu. Bu manzara karşısında yazıcıların kalbi sarsıldı. Yüz üstü yere uzandılar. Firavunun huzuruna çıkıp olayı anlattılar.Firavun olay hakkında düşündü günler geçti o nesneler gök yüzünde çoğaldı. Güneşten fazla parlıyor gök yüzünün dört ucuna kadar uzanıyordu. Ateş çemberlerinin durumu güçlüydü. Firavunun ordusu onlara bakıyordu. Ve Firavun ortadaydı. Gece vaktiydi ve ateş çemberleri güneye doğru daha da yükseldiler.
  • Bu eski kaynaklarda belirtilen bazı benzetmeler, kimleri, neyi ve tanınanın dışındaki hangi tanrıları belirtmektedirler? Tek tanrımız dışındaki bu üstün varlıklar kimlerdir? Yazıtlarda bulunan uzaylılara ait lâkaplar (Işığın Ruhları – Karanlığın Oğulları – Göğün Orduları – Gizli Tanrılar – Kanatlı Diskler – Ben Horus: Dün ve yarınım. Zaman ve uzay içinde gider, gelirim – Uçan Tahtlar – Yarı Tanrılar).
  • Mısır’ın Ölüler Kitabının bir bölümünde geçen Horus’tan, “Gizli Gözde Oturan” olarak söz edilmektedir. Ayrıca bu “göz” onu uzayın bilicisi (tanıyan) olarak kabul eder. “O Rabb’in uzayda dolaşan habercisidir” der.
  • İtalyan araştırmacısı Salos Boncompagni, Ortadoğu kökenli pek çok şeyi inceledikten sonra şu sonuca varmıştı: “Kendisini gözde saklayan bu varlık, Mısır’da Hothar, Horus, Yunan’da Hermes, Trismegistus, Yahudilerde Enoch’dur. Babil de, Oannes’tir. Bu göz, bazen kozmik yumurta, gizli şahin (atmaca) Yahudilerde Uçan Taht, Hint klasiklerinde tanrıların göksel arabalarıdır.”
  • Mısır inancında, 2 tanrı inancı vardır. Bir her şeyi yaratan tanrı, en üst varlık Allah’tır. Diğer tanrılar, onun yarattığı varlıklardır ve bunlar yersel ve göksel tanrılardır. Çoğu başka gezegenden gelmişlerdir ve bu dünyada bizim sûretimizde tezâhür eden dünya dışı öğretmenlerdir.
  • Bir de kuş başlı tanrı olarak çizilen Tot’un uzay uçuşları da unutulmamalıdır. Tot, kara ,deniz, hava tanrısı olarak bilinirdi. Ayrıca tüm bilim-sanat dallarının mucidi, öteki tanrıların yazıcısı, büyücülerin kralı, matematik ve yazı üstadı, müzik ve tüm gizli bilimlerin kurucusudur. Kimdir bu tanrı Tot nerden gelmiştir ve nasıl bu kadar çok üstün özelliği üzerinde taşımaktadır?

  • Bir başka yazıtta ise Tot’un Horus’un hizmetçisi, Ay’ın efendisi olduğu söylenir. Aynı zamanda Tot, Büyük Piramidin yapımına yardımcı olan bir Atlantlı  yani (Atlantisli) dir.
  • Her ne kadar, bizlere piramitlerin mezar amaçlı yapıldıklarını söyleseler de, bilim dünyası, bunun kesinlikle böyle olmadığını önemle belirtmektedir. Çünkü, yapılan araştırmalarda yapıların inşa edildiği noktaların, dünyanın güç merkezleri olduğunu açıkça görülmüştür. Bu yapılar ise güç üretici görevi görmek için yapılmış eserlerdir.
  • Ünlü bir yazar aynı zaman da çok önemli bir araştırmacı olan C. H. Williamson (Other Tongues Other Flesh) “Başka Dinler, Başka Bedenler” isimli eserinde, belirttiğine göre dünya dışı kökenli insanlar, yapıyı meydana getiren çok iri taşları,Antigravitasyon yada Sonik yöntemlerle ilgili bilgileri uygulayarak yerleştirmişlerdir. C. H. Williamson’ın iddiaların birine göre de belki de bu insanlar, kendi uzay araçlarını da hareket ettirmede, bu güçlerini  kullanıyorlardı.
  • Büyük Piramidin inşası ile ilgili olarak başka bir görüşte, ruhsal güçlerin kullanılması ile ilgilidir. Tarih bu tür örneklerle doludur. Kuracağı mâbedin, taşlarını hareket ettiren, aynı yöntemle fırtına çıkaran din adamları, vs. Belki de, Büyük Piramit de bu tür bir yöntem kullanılarak inşa edilmiş olabilir. Yani o kadar işçi ve köle, Ruhsal Enerji Bataryası olarak kullanılmış olabilirler. Bunlara benzer örnek, Stonehenge ve Tiahuanaco’dur.
  • Amerikan ve İngiliz bilim adamlarından oluşan bir bilim heyeti Büyük Piramidin içinde ses kayıtları almak için yapının her yerine cihazlar yerleştirirler. Ses kayıtlarını incelediklerinde içinde anlaşılmayan bir dilde bazı karşılıklı konuşmalara  da rastladılar. Bu konuşmalar nasıl burada hala yankılanmaktadır. Yapılan araştırmalarda diller topluluğunda böyle bir dile rastlanmamıştır. Acaba bu dil Mısırlı göksel Tanrılara mı aitti?
  • Büyük Piramide giren bir grup bilim adamı, bir araştırma için yüksek ışıkla, Piramidin içini aydınlattıklarını belirttiler. Birbirinden harika çizimlerin bulunduğu bir odada incelemelerini sürdürüyorlardı. Bulundukları oda oldukça havasız ve karanlıktı. Ellerindeki yüksek ışık gücüne sahip lambalarla tavana baktıklarında tavana çizilmiş hiyerogliflerin üzerinde hiçbir is lekesine rastlanmamıştır ki, en küçük kanallarda bile bu tür dünya harikası çizimler mevcuttur. Acaba burada ne gibi bir aydınlatma sistemi kullanılmıştır? Tavanlar da is yada benzeri bir ize rastlanmamış olması buranın mumlarla yada meşale benzeri yanan aydınlatıcı araçlarla aydınlatılmadığını açıkça göstermektedir.
  • Konuyla ilgili ilginç bazı hususlara Rozkruva ve Farmason tradisyonlarında da rastlıyoruz. 1614’te Almanca olarak yayınlanan Rozkruva Tebliğinde, söz konusu edilen Christian Rosenkruz’un mezarıyla ilgili olarak şunları söylüyor. “Mezarın bir depo odasına açılan bir kapısı vardı. Asıl yer altı kemeri, yapay bir güneşle aydınlatılıyordu.” Bu aydınlatma şekli çok acayip olarak Mısır metinlerinde geçen aydınlatma sistemiyle tıpatıp birbirine benziyordu. Yoksa, Mısırlılar bizlerden çok önceleri ampul mü kullanıyorlardı?
  • Hint yazıtlarına göre, Mısır’ın bundan yüzyıllar önce binlerce güneş kadar parlak olan bir bombaya sahip olduğunu açıkça yazmaktadır. Yazıtın devamında bu bombanın günümüz atom bombasının yaptığı tahribatlara çok benzeyen yıkımlardan ve tahribatlar meydana getirdiğinden de bahsedilmektedir. Hatta Büyük Piramit’in tabanına yakın bölgelerde yapılan araştırmalarda yerde kristalleşmeye başlamış, üzerinde aşırı doz da radyasyon barındıran kaya kitlelerine rastlanmıştır. Tüm bu veriler ışığında yoksa eski uygarlıklar, atom bombasını mı kullanıyorlardı demekten kendimizi alamıyoruz. Sizce de bu durum oldukça şaşırtıcı değil mi?
  • İngiliz arkeolog sir Filinders Potrie (1853-1942) ve Amerikan arkeolog Dr. John O. Kinnaman’ın çalışmaları sonucu ortaya çıktığı söylenen Khufu Piramidinin içinde bir depoyla ilgili bir keşif daha vardır. 1940 yılında “Diggers for Facts”(Gerçekler için Kazanlar) adlı kitabında bunu oldukça detaylı bir biçimde anlatmıştır. 1961’de ölümünden kısa bir süre önce Dr. Kinnaman, Willi Semple isimli bir öğretmene çok önemli gizli bir sır vermiştir. Verdiği bu sır içinde Büyük Piramitte 1942’de yaptıkları kazı sırasında Kinnaman ve Potrie, gizli bir mahzen buldukları. Piramidin güney kenarından girdikleri ve epeyce derinlere gittikten sonra, gizli galeriye ulaşabildikleri, ve hatta burada asla inanamayacağımız şeyler bulunduğunu söylemiştir. Bu gizli galeriler içerisinde  Antigravitasyon makinesi (yer çekimini ortadan kaldıran makine) kristal plazmalar ve ilginç teknik aletler bulduğunu da önemle belirtmiştir.
  • Muterdî ve bazı Arap yazarların, ifade ettiklerine göre, Khufu Piramidinin kâşifleri içeri girdikleri zaman kendi kendine açılıp kapanan kapılarla karşılaşmışlardır. Karanlık koridorlarda, zaman zaman ışık flaşlarıyla gözleri de kamaşmıştır.
  • Mısır halkının dilinde dolaşan bir söylentiye göre Piramitlere çok eski zamanlarda rahipler ve tanrılar muhtemel soygunlara karşı belirli yerlere mekanik heykeller (robotlar) koymuşlar. Hatta söylentinin bazı versiyonlarında da her şey olup bittiği zaman, rahipler girişlerde, gardiyanlık göreviyle, bazı bedensiz varlıkları görevlendirirlermiş.
  • Christian Pitois’in yazdığı “büyünün tarihi” isimli kitabı, 1876’da Fransızca olarak basıldı. Bu kitapta ta Gize Piramidinin yer altı yapısıyla ilgili bilgilere rastlıyoruz. “Gize’de ki Sfenks gizli yer altı bölmelerine açılan kapıları taşıyordu. Bu giriş günümüzde kum ve toprakla kapanmıştır. Bu kapılar, ön ayakları arasında yine de bulunabilir. Girişlerden birisini oluşturan bronz bir kapı, sadece majik yöntemlerle açılabilecek şekilde yapılmıştır. Sfenks’in karın kısmında yer alan galeriler, Büyük Piramidin yer altı galerilerine açılır.” Acaba bu galeride ne gibi gizli kayıtlar ve eşyalar bulunmakta?
  • Çok eski bir Mısır kaynağında şu sözler yer almaktadır : “ Büyük Tufan’dan 300 yıl önce Mısır yöneticilerinden Surit, rüyasında, dünyanın alt üst olduğunu, yıldızların gökyüzünden yere döküldüklerini görmüştü. 130 rahibini yanına çağırarak, bu korkunç olayın ne anlama geldiğini sordu. Aynı zamanda, zamanın astronomu olan baş rahip, bunun dünya çapında büyük bir felaket anlamına geldiğini söyledi.  Ve buna önlem olarak da zaman atlama taşlarının kullanılması gerektiğini Mısır yöneticisi Surit’e önerdi. Surit’te buna karşılık bu taşların kullanılacağını ve daha sonra onları korumak için 3 büyük anıtın inşa edilmesini emretti ” denmektedir.
  • Mısır’ın gizli yer altı kemerleri hakkında, bilgilere Suriye ve Lübnan Dürzîlerinde de rastlanır. Onların inisiyatik öğretilerinde, insanlığın, göklerden gelmiş Tanrı oğulları tarafından yaratılmış olduğuna dair bilgiler vardır. Dürzîlerin kodlanmış kitapları vardır ki, bunları sadece beş büyük rahipleri anlayabilir. Bunlardan ikisiyle tanışma imkanı bulan bazı araştırmacılar, onların mükemmel Fransızca, İngilizce ve de Arapça konuşabildiklerini bildiriyorlar. Dürzî rahiplerin kendi aralarında kullandıkları, Farmasonlarınkine benzeyen işaret sözcükleri vardır. Gize’de saklı hazinelerle ilgili olarak sorulan bir soruya, içtiği andı yüzünden cevap veremeyeceğini belirtmiştir. K. Joumblad, bununla birlikte araştırmacılara bildiklerini açıklamalarını ve eğer yanlış bir şey çıkarsa, kendisinin bunu engelleyeceğini belirtmiştir. Bu konuşmadan sonra Dürzîler mühürlerini, o eski yer altı dehlizlerinde bıraktıklarını söylemişlerdir. Bu bilgi, Dürzîlerin yer altı geçitlerinde bulunduklarını, açıkça kanıtlıyordu. Ayrıca, Joumblad bu tarih hazinesi depolarının bu yüzyılın sonundan önce açılmasının yerinde olacağını sözlerine eklemiştir. Öteki gruplarla birlikte Dürzîlerinde söz konusu zaman atlama taşlarını, bildiklerini de açıkça belirtmekteydi.

  • Mısır kökenli kaynaklarda dünya-dışı astronotlar sorunu daha belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır. Menfis’de firavunu ziyaret eden Tanrı PTAH, uçan bir gemi kullanırdı. Güneş Tanrısı RA için, “Yıldızlarla ay arasında dolaşırsın... gökyüzü ile yeryüzü arasında Aton’un gemisini yönetirsin...” der eski bir yazıt.
  • Çok eski bir geçmişte Nil ülkesine üstün bir varlığın geldiği ve oradaki insanlara uygarlık aşıladığı Mısır’da hala söylenir. Bu üstün varlık, Mısırlılara seslerle, fikirleri kaydedebilmeleri için simgeler gösterdi. Müzik çalabilsinler diye ellerine arp verdi. Yıldızları gözleyip, krokilerini çıkarmasını, rakamlarla sayı saymasını, şifalı otlar ve ilaçlarla hastaları iyi etmelerini öğretti. Mısırlılar bütün bunları öğrenince, yabancı, onlara veda ederek, göklere uçtu gitti. Adı Tanrı THOT’ tu. denmektedir.
  • Eski Mısırlıların güneşle ilgili bir inanca bağlı oldukları da çok iyi bilinen bir gerçektir. Eski krallığa ait Piramit yazıları, firavunun tanrılar ve gemileri aracılığıyla göklerde tanrısal gezintilere çıktığından söz eder. Bunlara göre Güneş Tanrısı Ra göklerde gemisiyle yolculuk yapardı. Yine bu yazıtlarda gökyüzünü gemilerle aşan yüce yaratıklardan söz edilmektedir. İşte Güneş Tanrısı Ra için yazılmış bir yazıdan bir bölüm:

  “Sen, yıldızların ve ayın altında dolaşansın. Sen, Aton gemisini yorulmak bilmeden dönen yıldızlar ve Kuzey kutbundaki batmayan yıldızlarla yeryüzü arasında sürensin.”
  • Diğer bir bölümde ise şu sözcükler yer almaktadır:
  “Sen, güneş gemisini milyonlarca yıl yönetensin.”
  • Mısır’daki resim ve destanlar, tanrıların yıldızlardan geri gelerek, iyi korunmuş gövdeleri yeni bir hayata uyandıracaklarını söylerler. Mezar odalarından çıkan mumyaların gövdelerinin kusursuz bir biçimde muhafaza edilmiş olması ve mezarın ötesindeki bir hayata ulaşma inancı da buradan gelir. Eski Mısır’ın İncil’i olarak kabul edilen 3500 yıllık Ölüler Kitabı’nda ise birtakım insanların bilgileri sayesinde uzaya sıçrayabildiklerinden söz edilmektedir, hatta yıldızlarda yaşayan varlıklardan bahsedilir. Tanrı Thot, Nil halkına tıp, edebiyat, matematik ve fen'in esaslarını öğretmiş bir kültür taşıyıcıdır; görevini bitirdikten sonra yıldızlı göğe doğru yükselip gitmiştir.
   Mısırlılar yıldızlara da özel bir ilgi göstermekteydiler. Köpek yıldızı da denilen ikili yıldız Sirius’un hanedanlar dönemi Mısır’ın erken gelişim ve kültüründe büyük rol oynadığı bilinmektedir. Eski Mısırlılar Sirius’u dünyanın gelişiminde evrimsel bir anahtar olarak görmüşlerdir. Amerikalı bilim adamı Robert Temple, “Sirius Gizemi” adlı kitabında yeryüzünün binlerce yıl önce Sirius sisteminden gelen varlıklar tarafından ziyaret edildiği varsayımını ortaya atmış ve M.Ö. 4500-3400 tarihleri arasında Eski Mısır’da gerçekleşen ilkellikten yüksek kültür standartlarına doğru gerçekleşen bu ani sıçramayı bu varlıklarla yapılan doğrudan temasın bir sonucu olarak nitelemiştir. Temple, Mısır ve Sümer kayıtlarından bilgiler sunarak hanedanlık dönemi Mısır’ın yükselişinden önce dünya dışı varlıkların ortaya çıktığına dair ikna edici bir tez öne sürmektedir.

2 yorum:

  1. Enteresan ve ikna edici belgelerle hazırlanmış, muhteşem bir araştırma olmuş. Tebrikler

    YanıtlaSil