26 Ağustos 2014 Salı

MASONLUK HAKKINDA 20 BİLGİ

1-Masonluk, tarih boyunca dünyanın hemen her köşesinde etkili olmuş, temelleri gizlilik üzerine oturtulmuş bir teşkilattır. Resmi olarak 18. yüzyılın başlarında kurulmuşsa da, fiilen yüzlerce senedir varlığını sürdürmektedir.
2-Masonik yayınlar masonluğun amacını “iyi ahlaklı ve erdemli insanlar arasında kardeşliğin kurulması, insanlığın hürriyet içinde fikri ve sosyal gelişmesi, olgunlaşması, gerçeği araştırılmasıdır” şeklinde açıklar.
3-Oysa herşey bundan ibaret değildir. Dünya çapındaki bu örgütlenme, bünyesine devlet adamları, politikacılar, düşünürler, sanatçılar, yazarlar ve toplumun önde gelen kişilerini almış; bu sayede, çoğu zaman, ülkelerin sosyal ve siyasal yapılarını kendi ideolojisi doğrultusunda yönlendirebilmiştir. Sayısız ihtilalin, ideolojinin, ekonomik ve sosyal doktrinlerin ve bunların uygulamalarının arkasında Masonluğun izlerini görmek mümkündür.
4-Masonları ifade etmek için kullanılan “Dul Kadının Çocukları” deyimi üzerinde bir çok arastırma yapılmıştır. Ortak fikir, masonluğun temellerinin dayandırıldığı ve Hz. Süleyman mabedini inşa eden Hiram Usta’nın dul bir kadının çocuğu oluşu üzerinde toplanmaktadır. (Çırak, Usta, Kalfa, s.106) Bu deyimin ne manaya geldiğini masonların ağzından ifade etmek için şu örnek yeterli olacaktır. “Dünyada ve Türkiye’de Masonluk ve Masonlar” kitabının yazarı İlhami Soysal’ın “Dul kadının çocuğuna yardım ne demek?” sorusuna ünlü mason Nazif Ekemen şu yanıtı vermiştir:”Bu masonik bir deyimdir. Masonlar her biri teker teker dul kadının çocukları sayılırlar. Dul kadın Üstad Hiram’ın anasıdır. Dolayısıyla, bir masonun yardım dileyen bir başka masona yardım etmesine dul kadının çocuğuna yardım denir. Bu bir zorunluluktur.”
5-Sembolizm, Masonlar için çok büyük önem taşır. Semboller kanalıyla açıkça ifade edilmesi mümkün olmayan pek çok mesaj, gizli bir şekilde anlatılır. Bu bir bakıma, yasadışı örgüt mensuplarının kendi aralarında haberleşmek için geliştirdikleri şifre sistemine benzer. Mason olmayanların farkına dahi varmadığı bir simge, Masonlar için değişik anlamlar taşır.
6-Sembolizmin kendileri için taşıdığı büyük anlamı Masonlar şöyle dile getirirler: “Masonlukta semboller, masonik ilkeleri daha iyi anlatmak, ritüellerin içerdiği aşılamaları ve öğütleri belleklere iyice yerleştirmek, bunların uzun ömürlü olmalarını sağlamak için kullanılırlar. Masonlukta sır olarak nitelendirilen şeylerin başında masonik işaretler, sözcükler ve simgelere verilen anlamlar gelir.” (Sözlük, Büyük Mason Mahfili Yayınları, s. 158.)
7-Yakin – Boaz Sütunları: Mason localarındaki Yakin-Boaz sütunları ve bunlarla ilgili bazı sırlar Mimar Sinan Dergisi’nde şöyle açıklanır:   “… mabedimize girelim. İki sütun arasında düzenli duruş ve işaret ile üstadı muhteremi selamlayalım… B ve J sütunları…Kutsal kitap, Tevrat 1. Krallar Bap 7 Ayet 21, BOAZ VE JAKIN kelimelerinin ilk harfleri…
Bu sütunlar aslında dış aleme aittirler, mabedin dışında telakki edilmeleri icap eder. Nitekim bu sütunlara gelinceye kadar, loca içinde olmamıza rağmen serbest yürürüz ve sadakat duruşunda değiliz. Bu sütunlar harici alemle iç alemimiz arasındaki hududdur.” (Mimar Sinan Dergisi, sayı: 17, s. 47.)
Söz konusu iki sütun Masonluğun temel sembollerindendir; aynı zamanda Mason localarının olmazsa olmaz dekorlarındandır. Yukarıdaki alıntıda belirtildiği gibi, J ve B harfleri masonluğun kuvvetle tesis, üreme ve çoğalma politikalarını sembolize etmektedir.
8-Üç Sütun: Mason locasında, girişteki sütunlardan ayrı olarak, üç sütun daha bulunur. Bunlar akıl, kuvvet ve güzelliği temsil ederler. Sözü edilen üç sütunun Kabbala’ya uzanan kökeni bir Masonik kaynakta şöyle anlatılır: “Akl-ü hikmet, Kuvvet ve Güzellik, İskoç ritine göre, Üç Sütun, Uzun karenin köşelerinde Gönye şeklinde olmalıdır: biri, güney-doğu açısında, diğeri güney-batıda, üçüncü de kuzey-batıda.
Yalnız bu üç sütunu Mabedin girişindeki iki Sütun ile karıştırmamak lazımdır. Bu üç sütunun adlarının Kabbal’in üç Sefirotunun adı ile aynı olduğu görülmektedir. Bilindiği gibi, İbrani Kabbal’i ilahi tezahürün özel bir ifade şeklidir. Sefirotlardaki Üç Sütun, Chochmah, Geburah ve Chesed’dir. Dördüncü bir Sütun, görüneni görünmeyene bağlayan Binah (yüksek zeka), maddeden kurtulduğu için, mevcuttur, fakat ölümlü gözlere gözükmez.” (Mimar Sinan Dergisi, sayı: 17, s. 47.)
9-Üçgen ve Göz: “Üçgen” Masonluğun önemli sembollerinden birisidir. Mimar Sinan Dergisi’nde üçgen üzerine şunlar yazılıdır: “Sembol’e örnek olarak “üçgen”, allegori’ye örnek olarak da “Hiram Efsanesi” gösterilebilir. Üçgen, operatif masonlar tarafından teslisin sembolü olarak kabul edilmiş ve böylece spekülatif masonluğa intikal etmiştir.” (Mimar Sinan Dergisi, sayı: 17, s. 47.)
Şunu da belirtmek gerekir ki üçgen sembolü çoğu zaman içinde yer alan bir göz sembolüyle birlikte kullanılır. Mason localarında ve eserlerinde yeralan ışık saçan üçgen içindeki göz simgesi dikkat çekicidir.Bu sembol Masonlara, kendilerine verilen sırları titizlikle saklamaları gerektiğini ve “göz”ün üzerlerinde olduğunu hatırlatır. Işık saçan üçgen içindeki göz sembolüne, görünüşte masonlukla alakası olmayan yerlerde de rastlamak olasıdır. Masonlar bunu, diğer başka sembollerle birlikte, güçlerini ve hakimiyetlerini vurgulamak amacıyla kullanırlar. Örnek olarak, 1 Amerikan Doları üzerindeki üçgen içindeki ışık saçan göz figürü verilebilir.
10-Gönye ve Pergel: Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Türkiye Büyük Locası’nın internet sitesinde gönye ve pergel sembolü hakkında şunlar yazar: “Genellikle Mason olmayanların da Masonluğun simgesi olarak bildikleri gönye ve pergel çok eski kaynaklara kadar gider. Bu birbiri üzerine yerleştirilen avadanlıklar sadece duvarcıların işaretleri değil, aynı zamanda en eski misterlerde bile bulunan ve çok yaygın sembollerdi. Örneğin Dürer’in Melankoli adlı tablosunda da bu sembolleri görmekteyiz. Bugüne kadar açıklaması yapılmayan bu tablodaki gönye ve pergel sembolünün çok eski zamanlardan gelen bir geleneğin devamı oldugu kuşkusuz.” (Semboller, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Türkiye Büyük Locası, 2001,http://www.mason.org.tr/sembol.html. )
Bu sembolü Masonlara ait olan neredeyse her şeyde ve her yerde görmek mümkündür. Gönye ve pergelin kaynağı yukarıdaki alıntıda, “çok eski zamanlardan gelen bir geleneğin devamı” şeklinde geçiştirilmiştir. İşte bu geleneğin kökeni binlerce sene öncesine dayanan Hiram Efsanesi’nden başkası değildir. Masonlar Hiram Usta’nın kullandığı bazı inşaat aletlerini ve malzemelerini sembol olarak benimsemişlerdir; gönye ve pergel de bunların en başta gelenleridir.
11-Yıldız: Hemen her yerde karşılaştığımız yıldız figürü gerçekte bir Mason sembolüdür. Masonlar gerek altı köşeli yıldızı gerekse beş köşeli yıldızı yaygın olarak kullanırlar. Kendi kaynaklarında yıldız sembolünü şöyle yorumlarlar: “Evvela, 5 kollu yıldıza, yani ışık saçan yıldıza, Pentagrama dikkat edelim. Doğuda yer alan, içinde evrenin ulu mimarinin remzi olan G harfi ile. Bu yıldız, yenileşen insanın sembolüdür.” (Mason Dergisi, sayı: 37-38, s. 41.)
12-Güneş-Ay: Güneş ve ay sembolleri mason ritüellerinde önemli bir yer tutar. Bu sembollerin Masonluğa karşı olanları dağıtmak için kullanıldığı ve ayrıca disiplini sembolize ettiği bilinmektedir. Localarda güneş doğu tarafında, ay ise batı yönünde yerleştirilir. Bunların loca çalışmalarında ve ritüellerdeki önemi masonik kaynaklarda şöyle anlatılır: “Güneş, ay ve yıldızlar ilahi ve geometrik gerçekleri oluştururlar. Bu ilahi ve geometrik gerçekler loca çalışmalarında doğruyu süslerler.” (Mimar Sinan Dergisi, sayı: 60, 1986, s. 22.)
13-Tokmak: Hiram Usta’nın inşaat aletlerinden birisi olan tokmak sembolleştirilerek masonluğa alınmıştır. İlk Mason üstadı olarak kabul edilen Hiram Usta’nın, elinde mason tokmağı olan heykeline sıklıkla rastlamak mümkündür. Hiram Usta’nın bu heykeli diğer Masonik sembollerle beraber, Mason Mithat Paşa tarafından kurulan Ziraat Bankası’nın Karaköy’deki binasında da bulunmaktadır.
14-Güvercin: Güvercin figürü Masonlar tarafından bir sembol olarak kullanılır ve temsil ettiği anlam şöyle açıklanır: “Güvercin masonlukta Nuh’un habercisinin bir sembolüdür. Eski sembolizmde, güvercin saflığı ve masumiyeti temsil etti.” (“Brother George Washington’s Masonic Apron”, Grand Lodge of Pennsylvania, 2001,http://www.pagrandlodge.org/mlam/apron/index.html. )
15-Kartal: Kartal sembolü ülkeler ve firmalar tarafından sıklıkla kullanılan bir şekildir. Bunlar arasında en çok tanınanı Amerika Birleşik Devletleri ile ilgili olandır. Kartal, 18. yüzyılda Birleşik Devletler’in ulusal kuşu olarak ilan edilmiştir. Günümüzdeki resmi armasının üzerindeki hakim figür kanatlarını açmış bir kartaldır.
Kartalın yaygın olarak kullanılmasının gerçek nedeni Masonluktur. Çünkü kartal önemli bir Masonik simgedir ve Masonluktaki en üst derece olan 33. derecenin sembolüdür.
16-Yılan: Masonik sembollerde kullanılan hayvanlardan birisi de yılandır. Yılanın anlamı Mimar Sinan Dergisi’nde şöyle belirtilir: “Yılan bir çok zaman iki yılan birbirine sarılmış şekilde resim edilmektedir, bu şekil hayatı, çiftleşmeyi ifade eder.” (Mimar Sinan Dergisi, sayı: 26, s. 57.)
17-Yedi Kollu Şamdan: Şamdanlar Mason localarının olmazsa olmaz aksesuarlarındandır. Ayrıca bunların 7 tane olması gerektiği Masonik kaynaklarda şöyle belirtilir: “Şamdanlar, Mason Mabedindeki kutsal ateştir. Mabet, sembolik olarak, alevlerle aydınlatılmalıdır. Usta derecesinde yedi şamdan bulunması şarttır.” (“Çırak, Kalfa, Usta”, s. 70.)Burada bir noktaya dikkat çekmek isteriz: İnsanların çoğunluğu katıldıkları bir toplantı veya davette, masanın üzerindeki 7 kollu şamdanı dekoratif bir eşya olarak . Oysa bu, toplantıya katılan masonlar için, oradaki mason hakimiyetini gizlice vurgulayan bir mesaj niteliği taşıyabilmektedir.
18-Akasya ve Çelenk: Bazı mimari yapılarda, çeşitli ülkelerin armalarında ve paralarında, kimi şirketlerin amblemlerinde akasya dallarından yapılmış çelenklere rastlamak mümkündür. Gerek akasya dalları gerekse bunlardan oluşturulmuş çelenkler Masonik sembollerdir. Masonik efsaneye göre, Hiram Usta’nın cesedinin gömülü olduğu yerin bulunabilmesi için mezarının üstüne bir akasya dalı dikilmiştir. Sembollerden ayrı olarak, Masonik törende akasya dalının kullanımı şu şekildedir: “Hiram, efsanede, öldürücü darbeyi yedikten sonra düşer. Masonik ritüelde, Aday, işte o zaman, tabuta yatırılır, üzerine siyah bir örtü, bunun üzerine de bir akasya dalı konur.” (“Çırak, Kalfa, Usta”, s. 104.)
19-Işık Saçan Kılıç: Bir adayın Masonluğa girişinde yapılan törende özel bir kılıç kullanılır. “Işık Saçan Kılıç” olarak adlandırılan bu kılıcın tekris törenindeki yeri şöyle açıklanır: “Masonik törende, Işık Saçan Kılıç, Adayın takdisinde kullanılır. Çoğunlukla, Üstadı Muhterem, sol elinde tuttuğu kılıcın namlusunu Adayın başının üstüne uzatır ve namlusunun üstüne çekiçle üç kere vurur. Bazen de, Üstadı Muhterem, kılıcı önce Adayın başına, sonra sol omuzuna, daha sonra da sağ omuzuna koyar ve her seferinde de çekiçle bir darbe vurur. Bu ikinci halde, Keter (Taç), Binah (Zeka), Hokmah (Aklühikmet) sefirotik üçlüsüne uyulmaktadır.” (“Çırak, Kalfa, Usta”, s. 41.)
20-Mason Mabedi: Masonların toplantılarını yaptıkları mason locası “Mabet” şeklinde de adlandırılır. Burada ilginç bir nokta vardır. Bir Mason, Mabed’inin boyutlarını dört duvarla çevrilmiş bir binanın ölçüleriyle sınırlandırmaz: “Bir masona Mabed’in ölçüleri sorulduğunda: “Boyu Batıdan Doğuya, eni Kuzeyden Güneye” diye cevap verecektir.” (Mason Dergisi, sayı: 21, s. 38.)

18 Ağustos 2014 Pazartesi

TEVRATTA UZAYLILAR

 Dinler tarihi uzaylılarla, kaçırılmalarla ve ilişkilerle doludur. Temelde ayrılıklar ve kültürel farklılıklar görülür. İki bin yıl geriye gidin ve kendinizi Musa´nın yerine koyun; çölde çok sıcak bir gün, çölde yürürken güneş sırtınızı kavuruyor. Derken parlak ışık sütunları birkaç yüz metre üstünüzden sizi izliyor. Vızıltılar arasında bir ışık parlıyor ve tüm göksel bilginiz allak bullak oluyor.
    Nedir bu? Bir UFO´mu? Elbette değil, bu tanrının bir işareti. İncil, o anda olanları anlatıyor ve biz kişiden kişiye değişerek geçen öyküleri dinliyoruz. Hatta şimdi eğer insanlara gökteki bir ışığı gösterir ve ne olduğunu sorarsanız size bağlı oldukları kültüre, geçmişlerine ve inançlarına göre cevap verirler.
  2000 yıl önce bir dünya dışı canlının varlığı hayal bile edilemezdi. Neye isterseniz inanabilirsiniz ama dünya görüşümüze uymasa bile inançlara saygısızlık edemeyiz. Düşüncelerimizi kapatır ve yaratıcı ve de bireysel düşünceyi sansür edip, yok edersek hata yapmış oluruz. Eğer İncil´i okuyup, geleneksel düşüncenizi asgariye indirip kendinizi açarsanız gerçeği daha iyi görebilirsiniz.
    Şimdi bir de Tevrat´a daha yakından göz atalım..
   Tekvin 5:1: "Tanrı Adam´ı yaratırken onu Tanrı benzeyişinde yarattı;"
   Tekvin 5:2: "Onları erkek ve dişi yarattı ve onları kutsadı ve yaratıldıkları günde onların adını Adam koydu;"
   Tekvin 5:5: "Ve Adem´in yaşadığı bütün günler 930 yıl oldu ve öldü."
   Tekvin 5:8: "Ve Şit´in (Seth) bütün günleri 912 yıl oldu ve öldü."
   Tekvin 5:11: "Ve Enoş´un bütün günleri 905 yıl oldu ve öldü."
   Tekvin 5:14: "Ve Kenan´ın bütün günleri 910 yıl oldu ve öldü."
   Tekvin 5:17: "Ve Mahalaleel´in bütün günleri 895 yıl oldu ve öldü."
   Tekvin 5:20: "Ve Jared´in bütün günleri 962 yıl oldu ve öldü."
   Tekvin 5:21: "Ve Hanok 65 yaşında Methuselah´ın babası oldu."
   Tekvin 5:22: "Ve Methuselah´ın babası olduktan sonra, Hanok 300 yıl Tanrı ile yürüdü ve oğullar ve kızlar babası oldu;"
   Tekvin 5:23: "Ve Hanok´un bütün günleri 365 yıl oldu;"
   Tekvin 5:24: "Ve Hanok Tanrı ile yürüdü ve gözden kayboldu çünkü onu Tanrı aldı.
   Tekvin 6:1: "Ve vaki oldu ki, toprağın yüzü üzerinde adamlar çoğalmaya başladı ve onların kızları doğduğu zaman."
   Tekvin 6:2: "Allah oğulları adam kızlarının güzel olduklarını gördüler ve bütün seçtiklerinden kendilerine karılar aldılar."
   Eyüb 1:6: "Ve Tanrı oğulları Rabbin önünde kendilerini takdim etmeğe geldikleri gün vaki oldu ki, onların arasına Şeytan da geldi.."
   Yahuda´nın Mektubu 1:5: "Şimdi bir kere her şeyi bildiğiniz halde, size hatırlatmak istiyorum ki Rab kavmi Mısır diyarından kurtarmışken iman etmeyenleri sonra helak etti."
   Yahuda´nın Mektubu 1:6: "Ve kendilerinin reisliğini hıfzetmemiş fakat kendi meskenlerini terk etmiş olan melekleri büyük günün hükmü için ebedi bağlarla karanlık altına sakladı."
   Çıkış 13:21: "Ve gündüzün ve geceleyin yürüsünler diye Rab onlara yol göstermek için gündüzün bulut direğinde ve geceleyin onlara ışık vermek için ateş direğinde önlerinde gidiyordu."
   Çıkış 13:22: ".. gündüzün bulut direği ve geceleyin ateş direği kavmin önünden ayrılmadı."
   Sayılar, Bab: (10/11.13.33.34) “Ve vaki oldu ki, ikinci ayda, ayın yirminci gününde şehadet meskeninin üzerinden bulut kaldırıldı… ve ilk defa olmak üzere Musa vasıtası ile Rabbin emrine göre göç ettiler… ve Rabbin dağından üç günlük yol göç ettiler… ve ordugahtan göç ettikleri zaman , Rabbin bulutu onların üzerinde idi”
   Sayılar, Bab: (11/125) “Ve Rab buluttan indi ve ona söyledi”
   Eski Ahit’in ilk kitabı Yaratılıştaki Tufan hikayesi şöyle başlar: “Ve Elohim’in oğulları insanın kız çocuklarını eş olarak aldılar ve onlara çocuklar verdiler. O zamanlar dünyada devler yaşıyordu.” İncil bu ilahi varlıklara, gökyüzünden dünyaya inen anlamına gelen Nefilim adını vermiştir; bunların insan ırkını yarattıklarına inanılır.
   “Çıkış” bölümünde ise Peygamber Musa’nın İsrail oğullarını Mısır’dan çıkararak Sina Dağı ve Vaadedilen Topraklara götürüş hikayesi şöyle anlatılır: “…Tanrı onlara yolu göstermek için bir bulut içinde gündüzden yola çıktı; hem gece hem gündüz yolculuk edebilmeleri için gece de ateş şeklini alıp onlara ışık veriyordu.” Araştırmacılar Brinsley ve Poer Trench bu ifadeleri muhteşem bir uçan daire tasviri olarak yorumlamaktadır.
   Çıkış,  Bab: (33/9-11) “Ve vaki oldu ki, Musa çadıra indiği zaman bulut direği iner ve çadırın kapısında dururdu ve Rab Musa ile söyleşirdi. Ve çadırın kapısında duran bulut direğini bütün kavim görürdü ve bütün kavim kalkar ve herkes kendi çadırının kapısında secde kılardı. Ve Rab Musa ile, bir adam arkadaşı ile söyleşir gibi, yüz yüze söyleşirdi.”
   Çıkış, Bab: (14/19-20) “Ve İsrail Ordusu’nun önünde yürüyen Allah’ın meleği yerini değiştirip, arkalarında yürüdü. Bulut direği önlerinden yerini değiştirip, arkalarında durdu. Ve Mısırlıların Ordusu ile İsrail Ordusu’nun arasına geldi ve bulut karanlık vardı fakat geceyi aydınlatıyordu ve biri ötekine yaklaşamadılar” 

   Çıkış, Bab (6/ 17.3.58) “Yalnız kendi kendine yanan büyük bir alev , etrafa ışık saçıp onlara korku ve endişe verdi. Dehşete kapıldılar. Bu görüntü uzaklaşıp gittikten sonra, gördükleri şeyin diğerlerinden korkunç olduğunu düşündüler.”
   "Çöle doğru baktılar, ve işte Rabbin izzeti bulutta göründü..."
    “Ve Rab gündüzün bulut direğinde , ve geceleyin ışık veren ateş direğinde gidiyordu... (2:13/21)
   “Ve Rab Musa’nın önünden geçti. Ver Rab buluttan indi ve orada onunla durdu.” (57.A.2:13/21,34/5)
    Eyüp ile Davud peygamberin kutsal kayıtlarında yer alan Allah ve de UFO tanımları ise şöyledir:
   “ O bir ateştir!” (57.A.15:31/12)
    Allah parladı. Önünde ateş, ve çevresi çok kasırgalı! Allah’ımız geliyor!”  (57.A.16:50/2-3)
HEZEKİEL PEYGAMBER’İN GÖKSEL ZİYARETÇİLERİ
   Hezekiel Peygamber 20 yıl boyunca dünya dışı varlıklarla ve onların uzay araçları ile sayısız gözlemler ve yakın karşılaşmalar yaşamıştır. Bunlardan ilki M.Ö. 592 de 8000 kişi ile birlikte Babil’e sürüldüğü dönemde meydana gelmiştir. Hezekiel Peygamber yaşadığı dönem içerisinde iyi eğitim almış, yüksek zümreye ait bir din adamıydı.  Buna rağmen ilk uzay aracı ile karşılaşmasında büyük bir şok yaşamıştır. Kitabının başında daha çok aracın yapısından bahsederken daha sonraki ikinci karşılaşmasını yazdığı satırlarında Tel-Aviv yakınlarında araca alınışından bahseder.

 
   Üçüncü gözlemi, birinciden bir yıl kadar sonra olmuştur. Bu gözleminde Hezekiel gördüğü araçla ilgili olarak bir onarım işlemini nakletmeye çalışır. Burada helikopter takımlarından birisinin mekanik kollarından biri, ana gövdenin alt kısmındaki kızgın yerden bir şey alarak aracın mürettebatından birisine uzatır.
 
   Dördüncü gözlem birincisinden 20 yıl kadar sonra gerçekleşmiştir. Bu yakın temasında Hezekiel Peygamber uzaylı varlıklarca bir mabedin içerisinde gezdirilir. Yaşanan anlatımlara dayanarak olayların akışı ile ilgili kitabın hiçbir yerinde bir çelişkiye rastlanmaz.  Bugünkü ileri teknik bilgilerimize dayanarak, planları çizilmiş olan uzay aracı ile İncil’in ifadeleri arasında hiçbir çelişki bulunmamaktadır.
 
   ( Burada Anlatılanlar Tevrat’tan Alınmıştır) ( İ.Ö 592 )

   Hezekiel 1:1:
  “  Ve otuzuncu yılda, dördüncü ayda ayın beşinci gününde ben Kebar ırmağı yanında sürgünler arasında iken, vaki oldu ki, gökler açıldı ve Tanrı’nın yüzünü gördüm.
   Hezekiel 1:2: “ Hezekiel’e Rabbin sözü açıkça geldi ve orada Rabbin eli üzerindeydi. ”
   Hezekiel 1:4:  “  Ve baktım ve işte kuzeyden buran yeli, durmadan ateş saçan büyük bir bulut geliyordu, çevresinde parıltı ve ortasında sanki ateş ortasında ışıldayan maden. ” 


   Hezekiel 1:5:    
“   Ve onun ortasından dört canlı mahluk benzeri çıktı. Ve onların görünüşü şöyleydi onlarda insan benzeyişi vardı.”
   Hezekiel 1:6:    Ve her birinin dört yüzü vardı ve onlardan her birinin dört kanadı vardı.”
   Hezekiel 1:7:  Ve ayakları doğru ayaklardı ve ayaklarının tabanı buzağı ayağının tabanı gibiydi ve cilalı tunç gibi parıldamaktaydı. ”
   Hezekiel 1:8:    Ve dört yanlarında, kanatları altında insan elleri vardı; dördünün de yüzleri ve kanatları şöyleydi; ”
   Hezekiel 1:9:     Kanatları birbirine bitişmişti; yürüdükleri zaman dönmüyorlardı; her biri dosdoğru ileri yürüyorlardı. ”
    Hezekiel 1:10:    Yüzlerinin benzeyişi ise, onlarda insan yüzü, sağda dördünün aslan yüzü, solda dördünün öküz yüzü, dördününde kartal yüzü vardı. ”
   Hezekiel 1:11:    Ve yüzleri ve kanatları yukarıdan ayrılmıştılar; her birinin iki kanadı birbirine bitişmişti, iki kanat da bedenlerini örtüyordu. ”
   Hezekiel 1:12:  “ Ve her biri dosdoğru olarak ileri yürüyorlardı; ruh nereye gitmek istediyse oraya gittiler; onlar dönmeyerek yürüyorlardı. ”
   Hezekiel 1:13:    Canlı mahlukların benzeyişine gelince, onların görünüşü yanan ateş közleri gibi, meşalelerin görünüşü gibi idi; canlı mahlukların arasında o ateş inip çıkıyordu ve ateş parlaktı ve ateşten şimşek çıkıyordu. ”
   Hezekiel 1:15:  “  Ben canlı mahluklara bakarken işte canlı mahlukların yanında onların her dört yüzü için yerde bir tekerlek vardı. ”
   Hezekiel 1:16:   Tekerleklerin ve yapılarının görünüşü gök zümrüt gibi idi; ve dördünün benzeyişi birdi; ve görünüşleri ve yapıları sanki tekerlek içinde tekerlek. ” 
   Hezekiel  1:17:   
“ Yürüdükleri zaman dört yanlarına da gidiyorlardı; dönmeyerek yürüyorlardı. ”
  Hezekiel 1:18:  “ Tekerlek çemberleri ise yüksekti ve korkunçtu ve dördünün çemberleri çepeçevre gözlerle doluydu. ”
   Hezekiel 1:19:  
“  Ve canlı mahluklar yürüdükçe tekerlekler onların yanında yürüyorlardı ve canlı mahluklar yerden yükseldikçe tekerlekler de yükseliyordu. ”
   Hezekiel 1:20:    “  Ruh nereye gitmek istedi ise oraya, ruhun gitmek istediği yere gidiyorlardı ve tekerlekler onların yanında yükseliyordu; çünkü canlı mahlukun ruhu tekerleklerde idi. ”

 
   NASA - yapım araştırma şefi yüksek mühendisi Josef F. Blumrich’in araştırmaları sonucu ortaya çıkarmış olduğu Hezekiel’in uzay aracı tasarımını görmekteyiz.

   Hezekiel 1:22:     “   Ve canlı mahlukların başları üzerinde gök kubbesi benzeyişi, korkunç billur gibi yukarıdan başları üzerine yayılmıştı. ”
   Hezekiel 1:23:   “ Ve kubbe altında kanatları birbirine göre dümdüzdü ve her birinin bedenlerini bu yandan örten iki kanadı ve öbür yandan örten iki kandı vardı. ”
   Hezekiel  1:24:     “  Ve yürüdükleri zaman kanatlarının gürültüsünü işittim, sanki çok suların sesi, sanki kadirin sesi, bir kargaşalık sesi, sanki bir ordu velvelesi, durdukları zaman kanatlarını indiriyorlardı. ”
   Hezekiel 1:25: “ Ve başları üzerindeki kubbenin üzerindeki gök yakutun görünüşü gibi bir taht benzeyişi vardı. ”
   Hezekiel 1:27:  “ Ve belinden yukarı görünüşünü ışıldayan bir maden gibi gördüm, sanki içi çepeçevre ateş görünüşü ve belinden aşağı görünüşünü gördüm, sanki ateş görünüşü ve çevresinde parıltı. ”
   Hezekiel 1:28:   “  Parıltının görünüşü şöyle idi. Rabbin izzetinin benzeyişinin görünüşü bu idi. Ve gördüğüm zaman yüz üstü düştüm ve söz söyleyen birinin sesini işittim. ”

   Yukarıda vermiş olduğum bu örnekler tamamen Tevrat’tan alınmış Hezekiel peygamberin yaşadığı yakın temasların sadece kısacık bir bölümünü kapsamaktadır. Tüm örneklere yer verecek olursak emin olun bir kitabı sadece bu konuya ayırmam gerekecektir. Diğer yaşanılanları merak edenlerin bir Tevrat alıp okumaları çok daha yararlı olacaktır.
Burada aktarmaya çalıştığım düşünceler tamamen bana ait olup okuyucunun yorumuna göre değerlendirilecek örneklerdir. Kimsenin inancına saygısızlık etmeyi istemeyiz. Yorum yine sizlere ait...  
 
   Hezekiel Peygamber kimlerle görüşmüştü?
 
   Bunlar nasıl varlıklardı? Nereden gelmişlerdi? Ve ne tür daire biçimli uçan araçlara sahiptiler? İşte tüm bu soruların cevaplarını bizzat NASA – yapım araştırma şefi yüksek mühendisi Josef F. Blumrich’ten dinleyelim:
 
   “... Bu peygamberin anlatmaya çalıştığını iyice kavraya bilmek için, değişik tarihlerde yazılmış altı İncil’i araştırdım. Bunların çevirmenleri de değişik mezheplerdendiler. ( Protestan ve Katolik olmak üzere). Bunlardan başka, iki tanınmış tefsir kitabına da başvurdum. Hezekiel Peygamberin anlattıklarını hava ve uzay aracı mühendisliği prensiplerine uyguladığım zaman, resimde görüldüğü gibi bir araçla karşılaştım. Araç esas olarak, taban tabana tespit edilmiş iki koniden oluşan bir gövde ile bu gövdeye bağlı dört helikopter takımından meydana geliyordu.



   Anlatılanlara bakılırsa, Hezekiel aracı ilk gördüğü zaman ondan 1 km kadar uzakta bulunuyordu. O sırada nükleer motor ateşlenmişti. Bu sebeple aracın etrafında bulut birikimi olmuş olabilir. Bu dehşet verici manzaraya rağmen, Hezekiel makinenin sabit kısmı içinde dönen parçaların hareketlerini, yere konma ayaklarını ve helikopter takımlarına bağlı mekanik kolları fark edebilmiştir. Onun ilk tepkisi helikopterleri insan biçimli yaratıklara benzetmek şeklinde olmuştur. Fakat sonradan ‘Canlı yaratıklar’ sözcüklerini kullanarak, onların pek de o zamana kadar alışık olduğu insanlara benzemediğini belirtmek istemişti. Aracın iyice alçalıp da yere konuşu sırasında Hezekiel, helikopterin koruyucu kaplamalarını anlatabilmek için beşer suratına benzetme yapmaktan kendini alamamıştır. Ortadaki gövdenin alt kısmına rastlayan kızgın radyatörü fark etmiştir. Fakat o daha çok tekerleklerden etkilenmiştir. ”
 
   “... Bu tekerleklerin göze çarpan görünüşü birçok resim ve metinlerde hatalı olarak gösterilmiştir. Bu tekerleklerin ne yöne döndükleri de anlatılmış değildir. Bu garip dönüş şekli, beni tüm mühendislik bilgimi kullanmaya ve bir patent kazanmaya zorlamıştır. Bu tekerlek şekli iskemlelerde başarıyla uygulanabilmektedir. ”  demektedir.
 
   Hiç kuşku yoktur ki Hezekiel Peygamber son derece akıllı bir kimseydi. Olaylar anında çok keskin bir gözlem yeteneğinde sahipti. En hayret verici olay sırasında bile o an ile ilgili birçok detayı bile gözden kaçırmadan hafızasına kayıt edebiliyordu. Bununla birlikte uçan aracın yöneticisini gözlerken bir şok halinde bulunduğu besbellidir. Yazdıklarına bakıldığında olayın etkisini bir hafta kadar üzerinden atamadığını görmekteyiz. Eğer olaya bu açıdan bakarsak Hezekiel Peygamberin ilk an içinde gördüğü bu olağan üstü şeyi tanrıya benzetmesi pek de yanlış olamazdı. Fakat bu günkü bilgilerimiz ışığında, Hezekiel Peygamber’in anlattıklarından, onun dünya dışı bir medeniyetin temsilcilerinden birileriyle görüşmüş olması hiçte olasılık dışı değildir. Çünkü Hezekiel Peygamber ne ilk ne de son UFO gözlemcisidir...

   Diğer örnekleri de incelediğimiz de aynı sonuçları ve ortak paydaları bulmamız mümkün. İncil’in Hezekiel’in kitabı kısmının tarihi incelendiğinde olayların yazıldıktan çok kısa bir süre sonra basıldığı anlaşılmaktadır. Yani lafın kısası burada bahsi geçen varlıkların ilahi birer gücün temsilcisi olmadığıdır. Ne tanrı olmaları mümkündür ne de melek çünkü başta yüce yaratıcımız olan Allah’ın ne uçan araçlara ihtiyacı vardır ne de meleklerin. Zaman ve mekân kavramının içinde olan biz beşerlerle ilgili bir takım canlıların Hezekiel Peygamberi ziyaret etmiş olmaları çok daha mantıklıdır. Bu yüzden başka galaksilerden gelme canlıların olabileceği ve bunların bizlerden çok daha üstün bir teknolojiye sahip olabilecekleri inkâr edilemeyecek bir gerçektir.
   Tasvirlere dikkat ettiğimizde adeta kendimizi bir bilim kurgu filmini izlerken buluyoruz. İnsana benzeyen ilginç üniformalar giymiş canlılar, uçan tekerlek biçimli araçlar, ateşler, şimşekler, ateşli gibi yanan gözleriyle bakan mutan gibi varlıklar, gök gürültüsünü andıran güçlü titreşimler. Şöyle bir durup birazcık düşünelim ve tüm bunları bir an hayalimizde bir canlandıralım.  Aklımızda oluşan imajlar ve vizyonlar bu olayın arkasında tamamiyle dünya dışı bazı canlılara ait bazı şeylerin olabileceğini düşündürmüyor mu?  Tabi buradaki yorum kişilerin inancına göre değişiklik gösterecektir ama ortada olan açık tek gerçekse bu olayı gerçekleştiren varlıkların hiçte sanıldıkları gibi Tanrı ya da Melekler olmadığıdır.  
 
   Joseph F. Blumrich Kimdir?
 
   Aslen Avustralyalı bir araştırmacı olan Mühendis Josep F. Blumrich, çeşitli icatlarla ilgili birçok patentin sahibidir. Çalışma hayatının bir kısmını NASA’da Marshall Uzay Uçuşu Merkezinde geçirmiştir. Skylab Uzay İstasyonuyla ilgili olarak, Satürn-5 planlarının gerçekleştirilmesinde görev almıştır. Emekliliğinden sonra ki tüm zamanını ise Eski çağlarda yaşamış dünya dışı etkileri araştırmaya adamış çok önemli bir bilim adamıdır.



   Bu konuyla ilgili çalışmalarının bütününü Almanca ve İngilizce olarak yayınlanmış olan “ Hezekiel’in Uzay Araçları ” adı altındaki kitabında yer vermiştir. Joseph F. Blumrich’in uzun yıllar süren araştırmaları sonucunda Hezekiel peygamber’in gözlemlediği uçan araçlarla ilgili çıkardığı teknik sonuçlar şunlardır:
 
   “... Çağlayan su gürültüsü, Tanrı’nın sesi, Ordu velvelesi ” Benzeri benzetmeler itme gücü en az 70.000 beygir gücü olan bir aracı tarif etmektedir.

 
   Özgül İtiş :  I                         =  2080 ( Saniyede )
   Aracın Ağırlığı :  Wsp           =  63300 Kilo
   Dönüş İtme Gücü :  W          =  36700 Kilo
   Gövde Çapı : D                     =  18 Metre
   Motor Çapı :   Dr                   =  18 Metre
   Motor Gücü :  N                    =  70000 Beygir Gücü
  NASA – yapım araştırma şefi yüksek mühendisi Josef F. Blumrich, büyük bir titizlikle Hezekiel’in uzay gemisini incelemiş ve onun anlatılarından Yukarıdaki teknik sonuçları çıkarmıştır. Yapılan birçok çizimin içerinde en gerçekçi çizim olması Blumrich’e özel bir patent bile kazandırmıştır.

ZÜLKARNEYN’İN UZAYA SEYAHATİ 
      Zülkarneyn Kur’an-ı Kerimde ve Tevrat’ta ismi geçen, Allah’ın kendisine dünyada bir takım imkanlar sağlayarak uzayın derinliklerine seyahat edebilmesi için “Sebeb” isimli uzay aracını verdiği kutsal kişidir.
      Zülkarneyn hakkında Kur’an’da Kehf Suresi 83-99 ayetlerinde bildirilenlerin dışında, bu şahsı anlatan başka bir kaynak yoktur. Surede adı geçen bu kişinin bir peygamber mi? Veli mi? Hükümdar mı? Yoksa sıradan bir insan mı olduğu bilinmemektedir.
      O kendisine Rabbi’nin vermiş olduğu “Sebeb” adlı araç ile 3 ayrı noktaya seyahatlerde bulunmuştur.

-  Güneş’in battığı yere
-  Güneş’in doğduğu yere
-  Ve iki Sedd/ Südd arasına

Zülkarneyn Ayetleri ( Kehf Suresi 83-99)
Kehf Suresi   83 – Sana Zülkarneyn’den sorarlar de ki: “Size ondan bir hatıra okuyacağım”
Kehf Suresi   84 – Biz Ona yeryüzünde imkan sağladık ve ona her şeyden bir sebeb verdik
Kehf Suresi   85 – O da bir sebebi izledi
Kehf Suresi   86 – Nihayet Güneş’in battığı yere varınca, onu kara balçıklı sıcak bir göze batar buldu. Onun yanında bir de kavim buldu. Dedi ki: “Ey Zülkarneyn ya bunlara azap edersin. Ya da haklarında güzel bir tavrı esas alırsın
Kehf Suresi   87 – Dedi “Zulmedene azap edeceğiz sonra Rabbi’ne döndürülecek: O’da onu görülmedik bir azaba çeker”
Kehf Suresi  88 – fakat inanıp iyi iş yapan kimseye de en güzel mükafat vardır. Ve ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz.
Kehf Suresi    89 – Sonra bir Sebebi izledi.
Kehf Suresi   90 – Bir süre sonra, Güneş’in doğduğu yere varınca, onu (Güneşi) kendilerine ondan (Güneşten) başka bir örtü yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.
Kehf Suresi   91 – İşte böyle Biz; onun yanında olan her şeyi hubr olarak (Bütün inceliklerini ve hakikatini bilme bakımından) kuşatmıştık
Kehf Suresi   92 – Sonra yine bir Sebebi izledi
Kehf Suresi   93 – Nihayet, iki Sedd/Südd arasına ulaştı. Orada o iki sedden/südden başka bir de kavim buldu ki; neredeyse söylenen tek bir sözü bile anlamıyorlardı.
Kehf Suresi   94 – Dediler: “Ey Zülkarneyn Ye cüc – Me cüc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir sedd/südd yapman şartıyla sana vergi verelim mi?”
Kehf Suresi  95 – Dedi Rabbi’min bana kendisine imkan sağladığı şey daha üstündür. Siz bana bedensel gücünüzle destek verin de, onlarla sizin aranıza kat kat engel çekeyim.
Kehf Suresi   96 – Bana demir kütleleri getirin (dedi). İki sadefin arası eşit olunca; “Körükleyin” dedi. Onu ateş haline koyunca da “Getirin bana üzerine erimiş bakır ve katran dökeyim” diye seslendi.
Kehf Suresi    97 – Artık onu ne aşabildiler ve ne de delip geçebildiler.
Kehf Suresi    98 – Dedi; Bu Rabb’imden bir rahmettir. Rabbim’in vaadi gelince onu yerle bir eder ve Rabbim’in vaadi haktır.
Kehf Suresi    99 – O gün onları bırakmışızdır; birbirleri içinde dalgalanırlar. Sura da üflenmiştir; hepsini bir araya toplamışızdır.
       “SEBEB” Sözü ve Manası
    “Sebeb” sözü Kur’an-ı Kerimde 9 yerde geçmektedir. İçinde bulunduğu ayetler incelendiğinde hiç birinde Sebeb sözcüğünün bugün Türkçe de kullandığımız (Neden) manasında kullanılmadığını görmekteyiz.

Hacc Suresi         : 15 ayette (Göğe çıkmayı sağlayan şey)
Sad Suresi          : 10 ayette (Göğün yolları)
Mü’min Suresi      : 36/37 ayette (Gökler)
Bakara Suresi      : 166 ayette (Esbab bağlar)

       Tüm bu açıklamalardan sonra Sebeb sözcüğünün göğe çıkış ve göğe çıkmayı sağlayan araç manasında kullanıldığını anlıyoruz. Bu durumda bize Zülkarneyn’in  “Sebeb” isimli bir uzay aracı ile başka semalara, gezegenlere yapmış olduğu seyahatleri açıkça anlatmaktadır.
      İlk bakışta eski çağlarda bir insanın uzaya çıkarak farklı gezegenlere gitmesi mümkün değildir. Bu durumun o şartlarda imkansız olduğunu düşünmek oldukça doğru bir düşünce olması yanı sıra Hz Süleyman’ın yanındaki bir  insanın gözünü açıp kapamasına kadar geçen bir sürede kilometrelerce ötedeki Belkıs’ın tahtını yanına getirmesini de unutmamak gerekir.
      Bazı alimler bu seyahatlerin bir kral ve ordusu tarafından doğudan batıya yapıldığını savunsalar da bu kelimelerin ve sözcüklerin manası bu durumun aksini iddia etmektedir. Çünkü hiçbir kral yada cihan padişahı göklere ulaşabilmiş değildir. Ayrıca gökte batan güneşin dünya üzerinde olmadığı biliniyor.
     Zülkarneyn’in yapmış olduğu bu yolculuğun Güneş’in Samanyolu içinde yöneldiği doğrultuda gittiğini söyleyebiliriz. Sonuçta onun Herkül Burcun’da bulunan Vega Yıldızı yakınında Solar Apeks denen bir yere gitmiştir. Sonuç olarak; Zülkarneyn birinci seyahatinde, Vega Yıldızı yakınında bir yere varmış, artık bizim güneşimiz ve dünyamız çok uzaklarda kalmıştır.
 “ONU (GÜNEŞİ) KARABALÇIKLI SICAK BİR GÖZEDE BATAR BULDU”
        Ayette geçen “Zülkarneyn, Güneş’i kara balçıklı bir gözenin içinde batarken bulmuştur” sözü günümüz bilimince ele alındımızda bunun çok açık bir biçimde kara deliğe sürüklenen bir Güneş’in yada yıldızımsı gök cismi olduğunu anlayabiliyoruz. Sebeb adı verilen aracı ile seyahat ederken Zülkarneyn “Solar Apeks” denen yere vardığında Güneş’i burada büyük bir “Karadelik”e doğru sürüklenirken görmüştür. 
     Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Zülkarneyn’in Solar Apeks’e gittiği ve orada bulunan kavme; “Güneşiniz ve gezegeniniz yakında bir karadeliğin içinde girecek ve hepiniz acılar içinde öleceksiniz. Ben Allah’ın elçisiyim; eğer Allah’a iman ederseniz ve bana güvenirseniz, benimle beraber gelin kurtulun. Allah da size ahirette mükafat verecektir. Yok inanmazsanız bu azabı çekeceksiniz; Allah da ahirette size azap edecek. Şayet böyle demişse inananların kendisi ile birlikte gelmeleri halinde kurtarılacaklarını söyleyerek onlara çok kolay bir yol göstermiş olabilir.” 

ZÜLKARNEYN’İN GÜNEŞİN DOĞDUĞU YERE GİDİŞİ 

        İlk seyahatinden sonra Zülkarneyn ikinci seyahatine çıkmış ve bu kez güneşin doğduğu yer olan (Matli aş Şems) yani Antapeks’e gitmiştir. Tefsirciler de bu seyahati yine dünya üzerinde yapıldığını ilk aşamada düşünmüşlerdir. Fakat Marşık sözcüğü Arapça da doğu anlamına gelirken Matli Aş Şems olarak ifade edilmesi yine burada uzay’da Güneş’in doğduğu yere gittiğini göstermektedir. Ayette Zülkarneyn’in bulduğu topluluk “Kendilerine Güneş’ten başka bir örtü yapmadığımız bir topluluk”tu denilmesi ilgi çekicidir. Buradaki ifadeye göre gezegenin bir atmosferi olmadığı ve güneş ışınlarına direk maruz kaldığı anlaşılmaktadır. 
    Kur’an-ı Kerimde ki Furkan Suresi’nde ise dünyamız üzerine geceyi size örtü kıldık denilmektedir. Evet dünyamız üzerinde bizi, Güneş ışınlarının yakıcı yok edici etkilerinden koruyan bir katman ve koruyucu bir örtü bulunmaktadır. Gecenin oluşması bile bu koruyucu örtünün en güzel kanıtıdır.
     Astronomik araştırmalara göre bu anlatımlar doğrultusunda belirlenen nokta Güvercin Takımyıldızı'ndaki bir çift yıldızdır. Güvercin Takımyıldızı'ndaki bu yıldız sisteminin bilinen astronomideki adı Phact  dir. Ve aynı zamanda Güneş’ e yakın çift yıldızlar bunlardır. Ve Güneş’e yakın olmaları itibari ile üzerlerinde de gece gibi bir koruyucu örtü yoktur. Zülkarneyn’in bu çift yıldız sistemine gitmiş olması da çok muhtemeldir. Buradan yola çıkarsak şu sonuca varabiliriz. Kur’an-ı Kerimde anlatılan bu olay bizlere binlerce yıl öncesinde bu çift yıldız sistemi üzerinde tıpkı bizler gibi başka akıllı yaşam  formları olduğunu açıkça göstermektedir.
İki Sedd/Südd (İki Bulut = İki Nebula)
       Zülkarneyn “Orada O iki sedden/südden başka birde kavim buldu. Neredeyse söylenen bir tek sözü anlamıyorlardı”
     Astronomide Ayette geçen “Südd” kelimesini karşılayan tek sözcük Nebula dır. Bu kelimenin açılımı Bulut/Sis demektir. Bilindiği üzere Nebula’lar yıldızlar arasındaki kozmik  gaz ve toz bulutlarıdırlar. Ayette de Zülkarneyn’in seyahati sırasında iki bulutsu arasına gittiği anlatılmaktadır. Bu tip iki bulutsunun yani Nebula’nın bir arada bulunduğu özellikle 2 nokta vardır astronomi literatüründe.
       Bu açıdan Saggitarius (Yay) Takımyıldızı’nda yer alan iki bulutsu oldukça dikkat çekicidir.
       Lagoon ve Trifid bulutsuları.
        Lagoon Bulutlusu : Dünyamızdan 4000 ışık yılı uzaklıkta, 30 ışık yılı genişliğinde, 2 milyon yaşında bir bulutsudur.
      Trifid Bulutlusu : Yaklaşık 3200 ışık yılı uzaklıkta, 12 ışık yılı genişliğinde, 7 milyon yaşındadır.
       Birde Orion (Avcı) Takımyıldızı’nda yer alan ve büyük Orion Bulutlusu olarak bilinen M42 ve M43 Dünyamızdan 1500 ışık yılı uzaklıktadır. 30 ışık yılı genişliğinde 2 milyon yaşında genç bir bulutumsudur.
      Süddeyn kelimesinin “İki Nebula” anlamına geldiğini düşünürsek, Ayetten onun iki bulutsu arasındaki bir gezegen üzerinde yaşayan bir kavimle karşılaştığını anlayabiliriz. Bu kavimle anlaşmakta lisan problemi yaşadığını da açıkça görüyoruz.
     Dediler: “Ey Zülkarneyn Yecüc – Mecüc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramıza bir sedd/südd yapman şartıyla sana vergi verelim mi?”
     Buradan anlaşıldığı kadarı ile Zülkarneyn ile dil konusunda anlaşamayan bu kavim kendilerine saldıran ve ortalığı karıştıran başka bir kavimden şikayetçi olmuşlardır. Varlıklar sonunda Zülkarneyn’le anlaşmanın bir yolunu bularak ondan bu konuda kendilerine yardım etmesini istemişlerdir. Hatta karşılığında ona vergi vermeyi bile teklif etmişlerdir.
     Zülkarneyn de bunun üzerine Rabbi’nin ona vermiş olduğu aracı göstererek bu bana yeter. Bundan daha güzel ve üstün bir şey olamaz demekle yardım taleplerini kabul etmiş, karşılığında vergi verme tekliflerini reddetmiştir.
    Ayette geçen Redm kelimesi (Engel, perde, duvar) manasına geldiği gibi ayrıca (Kesintisiz, deliksiz) anlamına da gelmektedir. Kat kat bulut sözü geçtiği yerde bunu yoğun bir bulut tabakası olarak da tanımlayabiliriz. Buradan şu yorumu çıkarabiliriz: “Kendisinden yardım talebinde bulunan kavim Zülkarneyn’den Yecüc- Mecüc kavminin gökten gelen saldırılarına karşı kendilerine buluttan/ gazdan tıpkı atmosfer benzeri bir kalkan yapmasını isteyince, o’da onlara buluttan değil kat kat buluttan bir kalkan yapacağını söylemiştir.”
       Allahü Teala, Zülkarneyn’in bu  kalkanın yapışını ayette şöyle bildirmektedir.
      “Bana demir kütleleri getirin dedi. İki sadefin arası eşit olunca körükleyin dedi. Onu ateş haline koyunca da getirin bana, üzerine erimiş bakır/ katran dökeyim diye seslendi”
      Eski dönemlerin tefsir alimleri bu seddin yapılışını ve iki dağ arasında dökülen erimiş madenler vasıtasıyla olduğunu iddia ettiyseler de  ne yeryüzünden nede uydular tarafında  elde edilen görüntüler hiçbir şekilde böylesi yada benzeri bir yapıya duvara rastlamamıştır.
      Zülkarneyn’in südd (bulut/sis) yapacağını değil de redm (kat kat bulut) yapacağını söylemesi birden fazla katmanlı bir gaz çeşidinden görünmez ve kolay kolay geçilemez bir atmosfer oluşturacağını işaret etmektedir. Ver gerçektende Yecüc ve Mecüc bu seti kıyamete kadar geçemeyeceklerdir.
        Ayette bu durum şöyle bildirilmiştir
     “Artık onu aşmaya güç yetiremediler, delmeye de güç yetiremediler. Zülkarneyn  “Bu rabbimden bir rahmettir. Rabbimin  vaadi gelince onu yok eder ve rabbimin vaadi haktır”
        Sonuç olarak: Kıyamet gününde insanlar ve diğer akıllı varlıklar bir araya toplanacakları ve hesap verecekleri güne dek bu sedd orada sabit kalacaktır. Ve hakkın günü gelip çattığında tıpkı insanlar gibi Zülkarneyn tarafından imana davet edilen bu varlıklarda bizler gibi hesaba çekileceklerdir.