31 Ocak 2020 Cuma

ADOLF HİTLERİN GELECEĞE DAİR KONUŞMASI

DEFALARCA KALDIRDILAR TEKRAR YÜKLÜYORUM. KALDIRILMADAN İNDİR DEPOLA ÇEVRENE YAY.


ADOLF HİTLERİN GELECEĞE DAİR KONUŞMASI

30 Ekim 2017 Pazartesi

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK BİR FELSEFE BLOGU

BİLGİPEREST
TANRI NEDİR

EVRENİN VAROLUŞ SEBEBİ NE 

İNSAN NEDEN ÇOCUK 
YAPAR

Kur'an yeter mi

İnsan neden kendisi dışındaki insanların ne yaptığıyla bu kadar ilgilenir 

tüm bunların cevapları bu blogta
 golgatnezzaryan

22 Mayıs 2015 Cuma

İNANILMAZ TESADÜF

28 Temmuz 1900´de İtalyan Kralı 1.Umberto sporculara ödül vermek için Roma´dan Milano´ya giderken dinlenmek ve birşeyler yemek amacıyla küçük bir kır lokantasının önünde arabasını durdurdu. Küçük lokantanın sahibi Kralı karşılamaya koştu ve işte o anda herkes şok geçirdi çünkü lokantanın sahibi Kral Umberto´nun sanki ikiziydi, bu kadar benzeyebilirdi. Üstelik onun adı da Umberto´ydu. Ama bu benzerlik hiçbirşey sayılmazdı çünkü arkası vardı; Her iki adam da aynı gün, 14 Mart 1844´de aynı kasabada doğmuşlardı
her ikisi de 22 Nisan 1868´de evlenmişlerdi ve her ikisinin de karılarının adı Margherita´ydı, her ikisinin de birer oğlu vardı ve her iki çocuğun adı Vittorio´ydu ve Kral Umberto´nun taç giydiği gün, lokantacı Umberto dükkanının açılışını yapmıştı. Kral ve Umberto dost oldular, 1866´da savaşda Kral´ın Albay rütbesiyle orduya katıldığı gün, Lokantacı Umberto askere alınmıştı, çavuş olduğu gün ise Kral Alay Komutanı oldu. Kral Umberto çok etkilenerek, bunun önemli bir olay olduğunu belirtti, ayrılırken tekrar görüşmek istediğini lokantacı ikizine söyledi. Ve ertesi gün yardımcıları meclise gitmeye hazırlanırken Kral´a kötü bir haber getirdiler, lokantacı Umberto silahla şakalaşan bir arkadaşının kaza kurşununa kurban giderek yaşamını yitirmişti, Kral çok üzüldü, cenazesine katılacağını söyledi, sarayın merdivenlerinden inerken, üç el silah sesi duyuldu. Suikastçinin ilk kurşunu boşa gitmişti ama diğer ikisi Kral´ın kalbine isabet etti. İtalya Kralı 1.Umberto kader ikizinin öldüğü gün yaşamını yitirdi. Aynı gün doğdular, aynı olayları yaşadılar ve aynı gün yaşama veda ettiler, bu kadar raslantının anlamını kim açıklayabilirdi ki?

65 MİLYON YILLIKSAF DEMİR ÇEKİÇ

Bu metal objeleri kimin yaptığını boş verin, bunlar yapıldığı sırada, yani 65 milyon yıl önce yeryüzünde insan dahi bulunmuyordu. Öyleyse bilim, Fransa'da bulunan 65 milyon yıllık metal parçalı aletlere nasıl bir açıklama getirebilir?
1885'de, bir kömür bloğu, kırık bir biçimde açılmış olarak bulundu. Bu kömür bloğunun içerisindense usta ellerden çıktığı açıkça görülen metal kübik bir parka çıktı. 1912'de, bir elektrik santralindeki işçiler büyük bir kömür parçasını böldüklerinde içerisinden demirden yapılmış bir nesne buldular. Günümüzden 251 milyon yıl önce başlayıp 65 milyon yıl önce sona erdiği Kabul Mezozoik Zaman'a ait kumtaşı bir bloğun içerisine saplanmış bir tırnak bulundu. Bunun gibi ait olduğu zamanda bulunması olanaksız görünen birçok nesnenin nasıl orada bulunduğu açıklanamıyor.

GELECEKTEN GELDİĞİNİ İDDA EDEN ADAM Andrew Carlssin

Federal güvenlik görevlileri, içeriden bilgi sızdırma suçlaması yüzünden bir Wall Street borsacısını tutuklayıp sorgulamaya başladılar. Tutuklanan borsa dahisi, 2256 yılından günümüze zaman yolculuğu yaptığını iddia ediyor!

"Security and Exchange Commission" kaynaklarına göre 44 yaşındaki Andrew Carlssin, 28 Ocak tarihindeki tutuklanmasına yol açan şüphe uyandırıcı olağanüstü borsa başarısını yukarıdaki gibi garip bir şekilde açıklamakla yetiniyor.
Bir SEC görevlisi şöyle diyor: "Bu adamın palavralarına inanmıyoruz, ya delinin teki ya da patolojik bir yalan söyleme vakası. Ancak bir de şöyle bir gerçek var elimizde: Adam 800$'lık bir YATIRIM ile başlamış ve 2 hafta içinde sahip olduğu portföy 350 milyon doların üzerinde! Borsa üzerinden gerçekleştirdiği tüm alışlar ve satışlar beklenmedik gelişmelerin bilgisine dayanıyor, bunu şans faktörü ile açıklamak mümkün değil. Bu bilgilere sahip olmasının tek bir yolu ver, işlem yaptığı şirketlerle ilgili içeriden bilgi sızdırmış olması ki bu da yasadışı... Bize bilgi kaynaklarını söyleyene kadar onu Rikers Adası'ndaki bir hücrede tutmayı düşünüyoruz."
Geçen yılki borsa dalgalanmaları pek çok yatırımcıyı beş parasız bırakmıştı. Aynı esnada Carlssin 126 çok riskli işlem gerçekleştirip hepsinden de yüksek kazançlar elde edince gözler bir anda bu borsacıya dönmüştü. Carlssin, 200 yıl ileriki bir tarihten, yani gelecekten günümüze geldiğini iddia ediyor ve tabii o zamanki tarih ve istatistik kayıtlarında da günümüzdeki borsa dalgalanmaları detaylı olarak yazıyormuş. Carlssin'e göre: "Bu fırsata karşı koymak çok zordu. Aslında her şeyin sıradan ve doğal görünmesini planlamıştım. Bilirsiniz işte, sağda solda birkaç doları bile bile kaybedecek ve böylece normal bir borsacı görüntüsü çizecektim ancak son anda yakalandım." Üzerine gidilen Carlssin, Usame Bin Ladin"in akıbeti ve AIDS'in çaresi gibi tarihi gerçekleri de açıklayabileceğini söyledi, tek ihtiyacı olan zaman makinesine binmesinin izin verilmesi. Ancak Carlssin, makinenin nerede olduğunu bir türlü söylemediği gibi nasıl çalıştığını açıklamayı da reddediyor. Sebep: "Bu teknoloji, kötü güçlerin eline geçebilir." Yetkililer, bu adamın iddialarının palavra olduğu konusunda hemfikir; ancak bir SEC yetkilisi şunu itiraf ediyor: "Elimizdeki tüm federal kayıtları taradık, Andrew Carlssin isimli biriyle ilgili olarak, böyle bir adamın yaşadığını, bir şeyler yaptığını gösteren Aralık 2002 tarihinden önce hiçbir kayıt yok."

ŞEYTANİ 666 SAYISI

666 rakamının Şeytan'ın rakamı olduğu söyleniyor İncil'de. Alman bir yazar var; Jan van Helsing. O, bunu kitabında da yazıyor ve "666, Şeytan'ın sayısıdır." diyor. Helsing, "Bütün Barcodlarda başta, ortada ve sonda olmak üzere üç tane 6 harfini simgeleyen çizgi vardır." diyor ve internet sayfalarında bulunan üç tane www harfinin İbranice'de 666 olduğunu vurguluyor.[1]

"Aslında Şeytan ile bağlantısı bulunan kişi, kurum veya eşyaların ve şehirlerin isim değerlerini önceden hazırlamış olduğunuz bir tabloya göre topladıktan sonra 666 sayısı ortaya çıkıyorsa, bilin ki bu nesne ve objelerin Şeytânî bir yanları vardır." [1] diye devam ediyor ünlü Yazar Jan van Helsing, kitabında...

Şimdi gelin, hep birlikte bu sayıya bir göz atalım ve dünyada hiçbir şeyin tesadüfen oluşmadığına ve tesadüfe yer olmadığına bir kez daha şahit olalım.

Türk alfabesinde 29 harf bulunur. Şimdi bunları sırasıyla Şeytan ile bağlantısı bulunan nesne ve objeleri bulmak için 6 rakamı ile çarpıyoruz. Çünkü nasıl 9 harfi Melekleri ve ilahi gücü temsil ediyorsa; 9 harfinin tersi olan 6 sayısı da yeryüzüne düşmüş olan Şeytânî güçleri temsil etmektedir.
Önce her harfin alfabedeki sıra numarasını 6 ile çarpalım;
A = 6
B = 12
C = 18
Ç = 24
D = 30
E = 36
F = 42
G = 48
Ğ = 54
H = 60
I = 66
İ = 72
J = 78
K = 84
L = 90
M = 96
N = 102
O = 108
Ö = 114
P = 120
R = 126
S = 132
Ş = 138
T = 144
U = 150
Ü = 156
V = 162
Y = 168
Z = 174
Ş E Y T A N İ  =  666
138+ 36 +168 +144+ 6+ 102 + 72 = 666

Latin Alfabesinde 26 harf bulunur. Şimdi bunlarıda aynen 6 rakamı ile sırasıyla çarpıyoruz.

A = 6
B = 12
C = 18
D = 24
E = 30
F = 36
G = 42
H = 48
I = 54
J = 60
K = 66
L = 72
M = 78
N = 84
O = 90
P = 96
Q = 102
R = 108
S = 114
T = 120
U = 126
V = 132
W = 138
X = 144
Y = 150
Z = 156
I L L U M I N A T = 666
54+ 72+ 72+126+78 +54+84+ 6+ 120 = 666
Çok ilginç değil mi? Bu örnekler, çoğaltılabilir

666

İncil'in Vahiy bölümünde şöyle der: İşte bilgelik. Bırak anlayanlar canavarın sayısını hesaplasınlar: İnsan için sayısı; onun sayısı altıyüz, üç yirmi ve altıdır. (13:18)”

Birçok kimse, "canavar"ı Hıristiyan karşıtı kişi olarak düşünür ve 666'nın da Şeytan'ın sayısı olduğunu kabul eder. Ama Book of Revelation, daha birçok gizemli sayıyla doludur. Örneğin; New Jerusalem'in ölçülerinden şöyle bahseder:
“Ve o benimle konuşanın elinde şehri ölçmek için altın bir asa vardı ve oradaki kapıları, buradaki duvarları. Şehir dört köşedir ve eni boyu kadardır; ve şehri asasıyla ölçtüğünde onikibin furlong olduğunu buldu. Eni ve boyu ve yüksekliği eşitti. (21:15-16)”
Onikibin furlong boyutlarında bir şehrin inanılmaz derecede devasa bir yer olması gerekir, çünkü bu durumda göğe yükselen kısmı yaklaşık 2,400 km. olacaktır; bu da oldukça bilim-kurgusal bir yaklaşım olur. St. John, gezegenimizin olası teknolojik geleceğine bir bakış atmış olabilir ama bu sözlerin gerçek anlamdan çok mecazi olması daha muhtemeldir. İncil'de sık sık karşılaşılan sayı sembolizmi, Musevi inancında çok önemlidir. Gerçekten, benim de keşfettiğim gibi, 666 sayısından sadece Book of Revelation'da değil, Book of Kings (Kralların Kitabı)'de de bahsedilmektedir:
“Solomon'a (Kral Süleyman) her yıl gelen altın, altı yüz, üç yirmi ve altı talentti.”
Solomon adı, İbranice barış anlamına gelen shaloın kelimesinden türemiştir; ama Kral James versiyonunda simya terimleriyle sol (Güneş) ve omon (Ay) olarak karşılık bulmaktadır.
Orta Çağ'da ortaya çıktığı haliyle simyanın kökleri, antik Mısır'ın izoterik bilgilerinden kaynaklanmakta olan keşiş bilimidir. Mısırlılar için bu bilimin adı Kemet idi ve günümüzde bundan kimya (chemistry) ve simya (alchemy) sözcükleri türemiştir. Kabala'da görülen izoterik Musevi geleneğinde de bazı simya kavramlarının Mısır inançlarından kaynaklandığı belirtilmektedir.
Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam dinlerinde, güçlü inanç taşıyan ve kendini adamış olan kişiler tarafından sır olarak tutulan bazı kavramlar olduğu bilinmektedir. Bu gizli sistemler, felsefik kavramları ifade etmek için genellikle sayılar kullanılır. Yine bu da antik Mısır'dan kaynaklanan bir fikirdir.
A.T. Mann, bu sistemin nasıl işlediğini Sacred Architectııre (Kutsal Mimari) adlı kitabında şöyle açıklamaktadır:
“Sembolik matematik antik gizem okullarının temeliydi ve insanların inançlarını, yaşamlarını düzenleyen prensipleri belirlerdi. Her tanrının doğası ve sembolik gezegeni sayıyla temsil edilirken, geometri biliminde her harfin sayısal bir karşılığı vardı. Sistem İbrani ve Yunan alfabelerinde benimsenmişti...”
“Geometri kullanırken, tapınakların ve anıtların boyutlar, şiirlerin ölçüleri, müzikal yazımlar ve diğer konular tanrılarla ve güçleriyle ilgili olmalıydı. Herhangi bir kelimenin veya adın şifresini çözerek daha derin, sembolik niteliklerini anlamak mümkündür. Eflatuncular, Hermesçiler, Resicrucian'lar, Hıristiyan Gnostikleri, simyacılar, masonlar, tapınak şövalyeleri ve diğer birçokları bu gizli kutsal dili kullanmışlardır.”
Simyada, Ay ve Güneş sürekli bir uyum içinde olan dişi ve erkek elementler olarak ele alınır. Thomas Vaughan, 1650'lerde yazdığı yazılarda şöyle anlatmaktadır:
“Güneş ve Ay, biri aktif, diğeri pasif, bu Erkek, o Dişi olan iki Büyüsel Prensip'tir. Onlar hareket ettikçe. Yozlaşma ve Kuşak da hareket eder: Eşit olarak çözülür ve birleşirler.”
Simyada altın, saflaşmış ruhu simgeler ve geleneksel olarak Güneş'le bağlantılıdır. Güneş'in bir dönümü ise bir yıl demektir. Bu yüzden İncil'de 666 sayısıyla Güneş arasında bir bağlantı bulunduğuna dair Kings kitabından bir alıntı vardır.
Ayrıca, 666 sayısından Ezra'da da bahsedilmektedir ve Babil'den Judah'a dönen insanları simgelemektedir:
"Adonikam'ın çocukları altıyüz, altmış ve altı tanedir." (2:3)
"Adonikam" kelimesinin anlamı şudur: "Tanrı'nın övgüsüne layık."
666 sayısının İncil'deki anlamlarının yüzeysel olarak kastedilenlerden başka bir anlamı olmaması da mümkündür. Ancak St. John, 666 sayısını sayı sembolizmini alegorik olarak kullanan Musevi mistisizmine bağlamaktadır. Muhtemelen aynı geleneği izleyen kişilere yönelik bazı mesajlar vermeye çalışıyordu ama günümüzde artık bu mesajlar belirsizdir.
Yine bir tesadüf olarak, eski Roma rakamları da büyükten küçüğe dizildiklerinde toplamı 666 sayısını vermektedir:
D = 500
C= 100
L= 50
X= 10
V= 5
1= 1
666
Bu yüzden canavarın sayısı olarak kabul edilen 666'nın Hz.İsa'nın çarmıha gerilmesini sağlayan Roma otoritelerini temsil ediyor olma olasılığı da yüksektir.
Hıristiyanlık dininin İngiltere Adaları'nda yayılmaya başladığı yıllarda 666 sayısı M.S. 946 yılında St. Dunstan tarafından yaptırılan ünlü Glastonbury Manastırı'nda da yer almaktadır. Bu, ilk olarak Bligh Bond'un 1920'deki araştırmasında ortaya çıkmıştır.
Manastırın bir kenarı 74 fit olan dokuza dört karelerden oluşan bir dikdörtgen alan üzerine kurulu olduğunu görmüştür. 74 fit, 888 inch demektir. Yer planı ise 666 fit x 296 fit boyutlarındadır. Manastırın mimarlarının bu sayıyı tasarımlarında yer verecek kadar önemli gördükleri ve St. John'ın "canavar" atıfını dikkate almadıkları bellidir.

ROSWELL UFO KAZASI VE UZAYLI OTOPSİSİ


New Mexico'nun, Roswell bölgesindeki kaza ve sonrasında meydana gelen gelişmeler...

2 Temmuz 1947: Roswell'de yaşayan bir çift, evlerinin yakınında UFO gördüklerini bildiriyorlar. Bölgedeki ilk işaret böylece verilmiş oluyor.

4 Temmuz 1947: Gece saat 23.30'da Roswell yakınlarında bir UFO yere çakılıyor. UFO'dan etrafa yayılan parçalar, William Mac Brazel adlı çiftçinin arazisinde bulunuyor. Aralarında "Fransisken Tarikatı"ndan rahiplerin de bulunduğu çok sayıda tanık, UFO'nun yere düşerken çizdiği rotayı gözlemlediklerini bildiriyorlar.

5 Temmuz 1947: Askeri yetkililer bölgeyi ziyaretçilere kapatıp uzay cismine ve içinde bulunan mürettebata el koyuyorlar. Aynı gün, çiftçi Mac Brazel, arazisinde aynı cisme ait gözden kaçmış kalıntıların da olduğunu fark ediyor.

6 Temmuz 1947: Cisimle ilgili kontrol çalışmaları devam ederken, Mac Brazel bulduğu diğer kalıntıları da alıp Roswell şehrine gidiyor. Bu arada şehir halkı UFO kazası ile ilgili bir şeyler duymuştur.

7 Temmuz 1947: Roswell şehri güvenlik yetkilileri, Mac Brazel'ın getirdiği parçaları teslim alıyorlar.

8 Temmuz 1947: Bir basın mensubu, Mac Brazel'in yetkililere teslim ettiği parçalarla ilgili haberi, gazetesinde yayınlıyor. UFO meselesi henüz askeri bir sır durumunda değildir. Aynı gün askeri yetkililer, gazetede çıkan haberi yalanlıyor ve buluntuların kaza yapan bir UFO'ya değil, sadece bir meteoroloji balonuna ait olduğu iddiasını ortaya atıyorlar.

Sonrasıysa dinlemeye ve tanıklık etmeye alıştığımız türden bir senaryo ile gelişti. Yani diğer UFO olaylarındaki gibi, Amerikan Hükümeti UFO gerçeğini halktan ve basından gizleme kararındaydı. Cesetlerle birlikte UFO'dan geriye kalanlar bir hava üssüne taşındı. Dünya Dışı Varlığı tanımanın ve fizik özelliklerini dünyalılarla kıyaslamanın en basit yolu ise, otopsi yapılmasıydı. Gizli bir şekilde otopsi gerçekleştirildi ve otopsi çalışmaları filme alındı.


Orduda görevli kameraman Jack Barnett yıllar sonra tüm çevreleri ayağa kaldıran otopsiyi filme aldığını açıkladı. 90 dakikadan biraz daha fazla süren bu filmde, belki de dünyanın en büyük sırrı gizliydi... Film yıllar boyunca hükümet tarafından açığa çıkarılmadı. Ancak bazı iddialara göre, Başkan Truman da otopsi salonundaki tanıklardan biriydi...

Günümüze gelindiğinde, filmin dünya insanıyla tanışmasını sağlayan İngiliz gazeteci ve televizyon program yapımcısı Ray Santilli'nin iddialarına göre, kameraman Barnett, filmin bir kopyasını çıkartmayı başarmıştı.

1993 yılında Santilli, büyük şirketler adına çalışan Barnett'i, Elvis Presley hakkında belgesel bir film yapmak amacıyla ziyaret etti. Oysa artık 82 yaşında olan eski kameraman Barnett yıllar önce Amerikan Hava Kuvvetleri'nden çaldığı bu değerli kanıtı daha fazla saklayamayacağım ve bu gerçeğin dünya insanıyla paylaşılması gerektiğini söylüyordu.

Barnett'in ne denli misyoner ruhu taşıdığı bilinmez, bol sıfırlı bir çek karşılığında sattı filmi Santilli'ye... Bundan sonra da dünya basınını ayağa kaldıran uzaylı varlık otopsisi yavaşça dışarıya sızmaya başladı.

Film önce BBC aracılığıyla dünyaya tanıtıldı. Başlangıçta sadece araştırmacılara ve bilim adamlarına ayrıcalık gösterilirken kısa sürede otopsi masasında yatan uzaylı cesedi Avrupa'da ve gezegenimizin diğer bölgelerinde en çok satan dergi kapaklarında görülmeye başlandı. Karşı çıkanlar, destekleyenler, UFO araştırmacıları, doktorlar ve sadece meraklılar bile türlü fikirleri öne sürüyorlardı artık...


Acaba çağdaş dünya insanı ilk defa bu film aracılığıyla mı bir uzaylı varlığın neye benzediğini görme şansını yakalıyordu? Yıllardır beklenen gerçek kanıt ayağımıza gelmişti ve iddialar doğrulanacak gibi görünüyordu...

Oysa ülkelere ve dönemlere yayılmış biçimde, kaçırılmalara, yakın karşılaşmalara tanık olanların bildirdikleri de vardı. Ve bu birinci elden tanıklıklardan uzaylıların beden yapılarıyla ilgili genel bir şablon çıkartmak mümkündü. Ortak noktalar tam 20 maddede sıralanıyordu. Roswell cesedini incelemeden önce herkesçe bilinen uzaylıların neye benzediğini hatırlamakta yarar var:

UZAYLILAR'IN TESPİT EDİLEBİLEN ORTAK FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ

  1. Varlıkların boyu genellikle l ila 1.50 m arasında değişiyor. En uzun olanları ise 2 metre civarında.
  2. Baş, insan görünümü taşısa da bedene kıyasla çok büyük kalıyor.
  3. Gözler büyük ve çukura kaçmış, birbirlerinden ayrı, ya da normal insan gözünden çok daha geniş. Uzak doğulu izlenimi verircesine çekik.
  4. Kulak benzeri işitme organlarına ya da başın iki yanında yer alabilecek çıkıntılara sahip değiller.
  5. Burun göze çarpmayacak kadar belirsiz.
  6. Ağız düz bir çizgi veya yarık biçiminde. Yok olan kulaklar gibi işlevini yitiren ağız da beslenme ya da ses yoluyla iletişim, konuşma amacıyla kullanılmıyormuşçasına silikleşmiş.
  7. Boyun dikkati çekecek kadar ince.

  8. Saçlar... Kimi tanıklara göre uzaylıların saçları yok. Bazı tanıklarsa başın tepe bölgesinde hafifçe renkli bir leke gördüklerini söylüyorlar. Bedenin hiç bir bölgesinde tüye rastlanmıyor.
  9. Gövdenin tümü zayıf ve küçük olarak tanımlanıyor. Olayların çoğunda gövde bir tür giysi ya da üniforma ile örtülmüş durumda. Karında göbek deliğine rastlanmıyor.
  10. Kollar son derece ince ve uzun. Hatta bazen dizlere kadar iniyor.
  11. Eller, dört parmaklı. Baş parmak yok. İki parmak diğerlerinden daha uzun. Bazı gözlemciler tırnaklardan söz ederken, başkaları tırnak görmediklerini belirtiyorlar.
  12. El ve ayaklan tanımlayacak genel özellikler yok.
  13. Cilt rengi tanıkların gözlemlerine göre bej, güneş yanığı, kahverengi ya da gri pembe olarak değişebiliyor. Bazı gözlemlerde ise; loş ışıklar altında maviye kaçan gri ten renginden söz ediliyor.
  14. Uzaylıların diş yapısı hakkında hiç bir şey bilinmiyor.
  15. Üreme organları ise hala sır niteliğinde. Bazı tanıklar, ne kadın ne de erkek üreme organına sahip olmadıklarını söylüyor. Klonlama ya da dünyada henüz bilinmeyen farklı yöntemlerle üredikleri düşünülebilir.
  16. Kimi olaylarda dünya dışı varlıklar sanki aynı kalıptan yapılmışçasına birbirinin eşi, benzer görüntüler ve biyolojik özellikler taşıyorlar.
  17. Beyin kapasiteleri bilinmiyor.
  18. Kan... Bedenlerinde bir sıvı var ama bildiğimiz kana benzemiyor.
  19. Beslenme... Katı ve sıvı besin ürünlerini tanımıyorlar. Ele geçen UFOların hiç birinde gıda maddesine rastlanmadı. Sindirim sistemi ve rektal bölgeye sahip değiller.
  20. Söz konusu özellikler taşıyan dünya dışı varlıklara genelde insansı ya da hümonoid adı veriliyor. Ancak hangi güneş sisteminden geldikleri hala bilinmiyor. Bizim güneş sistemimizin farklı bir bölgesine ait olup olmadıkları hakkında da bilgimiz yok.
Evet, bu genel bilgilerden sonra Roswell otopsisi hakkında bazı yorumlarda bulunmak mümkün. Basına yansıyan "Otopsi Filmi" gerçek miydi?

Ayrıntılarını seçmekte zorlandığımız ameliyat salonunun orta yerinde, otopsi masasında yatan cesedin boyu 1.40 civarında. Baş normal insan başının neredeyse iki katı kadar gelişmiş. Gözler tıpkı bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz uzaylılarınki gibi kocaman, parlak ve siyah.

Ne başta, ne de bedenin diğer bölümlerinde tek bir tüye bile rastlanmıyor. Buna kaşlar ve kirpikler de dahil. El ve ayak parmaklarının sayısı ise altı. Karın hamile izlenimini verircesine şiş, oysa yapılan araştırmada varlığın içinde gelişmekte olan bir canlıya da rastlanmıyor. Dahası uzaylının cinsiyetini kestirmek de mümkün değil. Erkek ya da dişi olduğunu gösterir üreme organları bulunmuyor çünkü.

Buraya kadar Roswell yaratığının dış görüntüsü 20 maddelik listeyle kıyaslandığında benzer özellikler taşıyor... Ancak sıklıkla vurgulanan zayıf uzaylılar kavramından uzak olduğunu görüyoruz. Çünkü Roswell varlığı oldukça kilolu, yağlı, hatta gelişmiş kasları olan bir bedene sahip. Boyu tanıklıklarda söylendiği gibi kısa, ama bu kadar kısa boyda gelişmiş kas yapısı inandırıcı olamıyor...

Sonra izole edici beyaz giysilere bürünmüş doktorlar, alışılmış bir beceriyle cesedi parçalamaya başlıyorlar. Bisturi (görebildiğimiz kadarıyla) önce göğüs ve karın boşluğunu iki yana açıyor... Bedenden dışarı çıkartılan organlar, siyah beyaz ve titrek kamerayla çekilmiş, filmde dikkatimizi dağıtıyor.
Gerçek mi, yoksa dünyayla alay etmek amacıyla hazırlanmış bir kurgu mu karar veremiyorsunuz. Biraz daha dikkatle bakınca ya da göz ilk sahnelerin heyecanını atınca, bu ölü uzaylının pek de o kadar uzaylı olamayacağını düşünmeye başlıyorsunuz. Ekrandaki görüntü, bir uzaylının bedeninden çok, bir mankene benzemeye başlıyor...

Otopsi uzmanları ve işi iyi bilen patologlar filmi tekrar tekrar incelediklerinde filmin düzmece olma ihtimali üzerinde duruyorlar. Onlara göre dünya dışı bir varlık, iç organları ele alınmadan önce dış yapısıyla incelenmeli. Oysa otopside varlık incelenmiyor, adeta parçalanıyor. Doktorlar sanki cesedi önceden çok iyi tanıyorlarmış gibi hareket edip bedeni açmaya başlıyorlar.



Roswell Otopsisi'nden bir görüntü

Başın büyüklüğüne göre ise kafatasından çıkartılan beyin çok küçük kalıyor. Bu durumda beyinin de uygun büyüklükte olması gerekir. Bu otopsi gerçek patologlar tarafından değil, cerrahlar tarafından yapılmış. Oysa Amerikan Hava Kuvvetleri USAF'ın dünyayı sarsacak bu olay için en iyi patologları çağırması gerekirdi. Neden sıradan cerrahlarla yetindiği düşündürücü.

Otopsi şartları da inandırıcı olamıyor. Çünkü gerçek bir ölüm sonrası incelemede varlığın ağzı açılıp bakılmalıydı, bu yapılmıyor. Ölü olduğu kabul edilen varlığın her iki eli de aynı biçimde duruyor ve parmaklan yukarı doğru açılmış. Böyle bir rastlantı kabul edilemez, ölüm sonrasında eller birbirinin kopyasıymış gibi görüntü alamaz.

Evet... Film sayısız uzman tarafından incelendi. Bu arada Kodak firmasıyla bağlantı kuruldu ve Kodak söz konusu filmin 1927, 1947 ya da 1967 yıllarından birinde üretilmiş olduğu raporunu verdi. En azından uydurma da olsa, sahneler demek ki geçmişte üretilmiş bir filme alınmıştı.

Dünya basını uzaysal otopsi tartışmaları yaparken, bu garip senaryoya, ünlü yönetmen Steven Spielberg ve 1947 kazasıyla ilgili çekeceği yeni filmi de girdi. Spielberg, Hollywood yönetmenlerinin belki de en Ufolojik olanıydı... "Üçüncü Türden Yakın Karşılaşmalar" ve "E.T." gibi unutulmaz başyapıtlarına, bir sonuncusunu ekleyerek unutulmaz bir üçleme yapmak istiyordu.

Büyük olasılıkla çekeceği son filmin adı da, "Majestic" ya da "Proje X" olacaktı. "Majestic 12", o yıllarda Başkan Truman'ın UFO olaylarını araştırmak amacıyla kurduğu örgütün adıydı. Bilim ve sanat çevreleri, Spielberg'in yeni filminde gerçek belgesel görüntülerle kendi çekeceği sahneleri birarada kullanacağını konuşur olmuştu... Acaba bu görüntüler Spielberg'in yeni filmi için özenle çekip dikkatle saklayamadığı sahnelerden mi ibaretti?...

Tüm bu sorular UFO çevrelerini kuşkuya düşürürken, yapımcı Ray Santilli'nin temsilcisi Chris Carey ismi kulağa gelmeye başladı. Chris Carey özellikle bilim kurgu filmlerinde kullanılan uzayla ilgili tüm nesnelerin ve uzaylı varlıkların kopyalarını üretmekteki başarısıyla tanınan bir uzmandı. Lasteksten yapılan figürler, usta ışıkçılar ve özel efektler sayesinde inanılmaz derecede gerçek görüntüsünü verebiliyordu...

Olaylar gittikçe dağılırken, parçalanan uzaylı cesedinin ne olduğu ise, gizemini koruyordu... Adli tabipler incelemelerini ancak televizyon ekranından yapabildiler. Ve sonuç bugün bile şüpheli... Bir gurup araştırmacı uzaylı varlığın gerçekliğini savunurken, geri kalanlarsa Amerikan Hükümeti'nin UFO gerçeğini küçültmek, alaya almak ve UFO araştırmacılarını halkın gözünde değersiz kılmak amacıyla bu sahteciliğe girdiklerini iddia ediyorlar.

Amerikan Hava Kuvvetleri 1947 kazasını önce kabullendi, daha sonra ise ellerindeki parçaların bir meteoroloji balonuna ait olduğunu ileri sürdü. Bu ani karar değişikliği huzursuzluk vericiydi. Kaza sonucu parçalanan uzay cismine UFO ya da Uçandaire adı verilse de, Roswell olayında parçalanan cisim üçgen biçimindeydi, yani tıpkı Kenneth Arnold'un gözleminde karşılaştığı üçgen biçimli uçan cisimler filosu gibi. Kimi tanıklarsa, parçalanan UFO'dan çıkan varlıkların yaşadıklarını söylediler...

HADİSLERE GÖRE SİYAH SANCAKLILARDAN HAK VE BATIL OLAN İKİ TARAF BİRBİRİNE GİRECEK De ki: 'Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.'(İSRA 81)

Hazreti Ali’ye (R.Anhu) dayandırılan hadiste şöyle denilmektedir:

“Siyah bayrakları gördüğünüzde yerinizden kıpırdamayın. Ellerinizi ve ayaklarınızı hareket ettirmeyin (harekete geçmeyin). Sonra kendilerine ehemmiyet verilmeyen zayıf bir topluluk zuhur eder. Kalpleri demir parçaları gibidir. Onlar devlet sahipleridir (hum ashabu’d devle). Ne söz ne de ahit tanırlar. Hakka çağırırlar ama kendileri hak ehli değildir.

İsimleri künyedir. Nisbetleri ise köy ve şehirlerdir. Saçları kadın saçı gibi uzatılmış ve salınmıştır. Aralarında ihtilaf çıkıncaya kadar bakidirler. Sonra Allah hakkı dilediğine verir…(El Fiten, Hafız Nuaym Bin Hammad, Daru’l Beyan el Arabi, Ezher civarı Kahire, hadis numarası 558, s: 136) “- “Abbasoğullarının içinden doğudan ileride sancaklı kişiler çıkacak.
Onların önce gelenlerinin ve sonra gelenlerinin işi adam öldürmek olacak.

Onlara yardım etmeyin. Allah onlara yardım etmez. Kim onların sancağı altında yürürse yahut bayrağını taşırsa Allah onu kıyamet günü cehenneme koyar. Gerçekten onlar Allah’ın en şerli yaratıklarıdır. Onlar benden olduklarını iddia edecekler. Dikkat edin, ben onlardan beriyim ve onlar da benden beridir. Onların alameti şudur: Saçlarını uzatırlar ve siyah giyerler. Onları desteklemek için oturmayın. Çarşılarda onlarla alışveriş yapmayın. Onlara yol göstermeyin ve onlara su vermeyin. Çünkü onların haykırdıkları tekbir ile sema ehli rahatsız olur.”

(Sağîr/Taberanî, Ümmü Ümame’den rivayet ile) Kaynak;Tacc Hadis Kulliyati, Cilt.13

De ki: 'Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.'(İSRA 81)

19 Mayıs 2015 Salı

Güneyden bir kadın ABD başkanı olacak!...

Nostradamus`a göre, ABD`nin başına bir kadın başkan geçecek. Bu kehanet içinse akıllara hemen iki isim geliyor: Hillary Clinton ve Condoleezza Rice...

Kehanetlerinin ancak 2050`li yıllarda gerçek anlamda yorumlanabileceğine ve `hakkının teslim edileceğine` inanılan Nostradamus uzmanlarına göre, kahin dörtlüklerinde çağımızın süper gücü olarak adlandırılan Amerika`dan da bahsediyor. Üç denizle çevrili, en önemli tatili Perşembe(Şükran Günü) günü olan Büyük bir millet doğacak. Bu yerin ünü, senası, yasası ve gücü deniz ve kara yoluyla 
büyüyecek, Doğu`ya doğru olan büyük bir güçle birlikte... Şifre çözücülere göre, Nostradamus`un bu dörtlüğü ABD`nin mükemmel bir tasviri. Birleşik Devletler üç denizle çevrelenmiştir, her yıl perşembeye denk gelen özel Paskalya bayramları vardır ve kesinlikle son cümlede bahsedilenleri de yerine getirmektedir. Peter Lorie, genellikle kahinin son cümlelerinde çöküş ya da korkunç bir kaderden söz ettiğini, fakat bu dörtlükte kahinin ABD`yi kastederek `gittikçe büyüyen bir güçten` bahsettiğini söylüyor. Ancak R. W. Velch, Lorie`ye katılmakla beraber kahinin ABD`nin çok büyük karışıklıklar ve tahribatlar yaşayacağına dair işaretler verdiğini öne sürüyor. Velch, kahinin onuncu ciltteki 81`inci dörtlüğünü örnek veriyor:

ABD`DE AĞIR TAHRİBAT

Hesperian vatandaşlarınca tapınağa konan hazine Korunaklı bir yere çekilir. Hırslı olanlar bağları keser, tapınakları geri alınır Tahrip edilmiş dehşet verilmiş av bunun ortasında Velch`in dörtlük hakkındaki yorumu şöyle: `Hesperian (Hispanikleri kastediyor) vatandaşları, ABD vatandaşlarını ifade eder. Dörtlükte bahsedilen tahribattan, başka dörtlüklerde de söz eden Nostradamus, ABD`de yaşanacak terörist hareketlere dikkat çekiyor. Washington`da silahlı bir çatışmanın olacağı işaretini veriyor. Akıbet net değildir. Fakat dörtlük, kargaşa içinde ağır tahribat olacağını bildirir. Kronolojik bir ipucu yoktur. Ancak son zamanlarda militan organizasyonların ortaya çıktığı dikkate alındığında, bu kehanetin yakın geleceği işaret ettiği düşünülebilir.` ABD`ye yapılan 11 Eylül saldırıları düşünüldüğünde, kehanetlerindeki gerçeklik payı çok yüksek diyebileceğimiz Nostradamus`un onuncu cildinin 82`nci dörtlüğünü de yorumluyor Velch...

TERÖR ÇOK BÜYÜK OLACAK`

Çığlıklar, ağlamalar, gözyaşları bıçaklarla gelecek Kaçıyor görünüp son kez saldıracaklar. Yüksek platformlar kurulacak park çevrelerinde, Yaşayan geri püskürtülüp çabucak öldürülecek. Şifre çözücülere göre bu dörtlük bir önceki dörtlükte verilen eylemi tanımlıyor. `Yüksek platformlar` yaşananterör olayından sonra ABD yöneticilerince alınacak önlemleri ve son satır ise bu terörist faaliyete verilecek karşı cevabı dile getirmektedir. Velch bu yorumlarını başka bir dörtlükle güçlendiriyor. Ansızın gelen terör çok büyük olacak, Baş aktörleri saklanacak Sıcak korlar üzerindeki leydi artık görünmeyecek, Böylece büyükler yavaş yavaş kızdırılacak. Velch`e göre, Nostradamus `leydi` benzetmesiyle ABD`deki Özgürlük Anıtı`nı sembol olarak kullanıyor ve bununla ABD`yi işaret ediyor. Velch ekliyor: `ABD`de meydana gelecek karışıklık ve tahribatı anlatan Nostradamus`un bu kehanetinin gerçekleşme ihtimali yüzde 70.` Burada daha çok Amerika`nın maruz kalacağı karışıklıklar ve tehditleri içeren dörtlükleri yorumlayan Velch`e göre, Nostradamus kehanetlerinde ABD`nin başına ilk defa bir kadın başkan geçeceğinden de bahsediyor.

HEM BİLGE HEM GÜNEYLİ

Ay gece yarısı yüksek dağın tepesinde, Yeni bir bilge kişi tek başına görünmekte orada, Müritlerince ölümsüzlüğe davet edilen, Gözleri gün ortasında. Elleri göğsünde, vücudu ateşler içinde. Bu dörtlüğü Velch şöyle yorumluyor: `Bu dörtlük bize kadın başkan hakkında önemli ipuçlarıveriyor. Bunların en önemlisi, ikinci mısrada `sophe` sözcüğünün geçtiği dörtlüğün, Fransızca orjinalinde saklı. Bu sözcük `bilge kişi` anlamına gelir. 

Nostradamus`un yalnızca `iyi bir beyne sahip, kendi ayakları üstünde durabilen bilge bir kişi`den söz ettiğini düşünebiliriz. Dörtlüğe göre bu kadın, müritleri ya da destekçileri tarafından ölümsüzlüğe davet edilmiştir. Öğlen vakti ya da güneyden görünür, elleri göğsünde ve vücudu ateştedir. Ve kahine göre Birleşik Devletler`in ilk kadın başkanı, ülkenin güneyinden gelecektir.` Peki günümüz dünyasında kahinin belirttiği `kadın başkan` kim olabilir? Akla hemen New York senatörü ve eski First Leydi Hillary Clinton geliyor. Eşinin aksine, Eski First Leydi kuzeyli. 26 Ekim 1947`de Chicago, Illinois`da doğdu. Ancak Nostradamus`un tarifine Hillary Clinton`dan daha uygun bir isim daha var: Condoleezza Rice... 14 Kasım 1954`te, Alabama`da doğan, Amerika`nın ilk kadın ve ikinci siyahi Dışişleri Bakanı Rice, Nostradamus`un dediği gibi `güneyli` ve üniversite hocalığı da onun `bilge kişi` olarak yorumlanmasına yol açıyor.